slider 735 slider 734 slider 733 slider 732 slider 730 slider 729 slider 727 slider 725

  Yazdır

Tarih : 28.02.2008

Yazar : Bumin DOĞRUSÖZ

Serbest meslekte KDV sorunu

28.02.2008 | Bumin Doğrusöz | Yorum
 

Serbest meslek kazancı, serbest meslek faaliyetlerinden elde olunan kazançtır. Serbest meslek faaliyeti ise sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır. Bu faaliyet, vekâlet, eser veya danışmanlık sözleşmesine yahut elverişli bir sözleşmeye -ki bu sözleşme karma veya atipik bir sözleşme de olabilir- dayalı olarak, belli bir edim şeklinde yapılabileceği gibi, danışmanlık gibi süreklilik de arz edebilir.

 

Serbest meslek hizmetinin verilmesi karşılığında elde edilen kazanç Gelir Vergisi Kanunu'na tabi olmaktan başka, bu hizmet karşılığında alınan bedeller de Katma Değer Vergisi Kanunu'na tabidir. Gelir Vergisi Kanunu kazancın vergilendirilmesini "fiilen elde etme" koşuluna bağlamıştır. Buna karşılık Katma Değer Vergisi Kanunu'nda hizmet sunumlarında verginin doğumu, hizmetin ifa edilmiş olmasına bağlanmıştır.

 

İki kanunun vergiyi doğuran olayı, aynı hizmette aynı kişi için farklı esaslara bağlaması uygulamada zaman zaman duraksamalara ve ihtilaflara yol açmaktadır. Şöyle ki; özellikle yıllık sözleşme ile defter tutmayı ve mali tablolar ile döneme ait beyannameleri hazırlamayı belli bir bedelle (aylık taksitler halinde on iki taksitte) üstlenen serbest meslek erbabının bazı aylar ücretini tahsil edememesine rağmen, o aylarda da hizmetin verildiği gerekçesi ile KDV ödemeleri istenilmekte, ödemeyenler hakkında da cezalı tarhiyatlar yapılmaktadır.

 

İki kanun arasındaki vergiyi doğuran olay belirlemesinin farklılığından kaynaklanan bu uyumsuzluğu giderecek hareket noktasının, yine bu kanunlardan birine göre belirlenmesi gerekir. Bizce burada hareket noktasının Gelir Vergisi Kanunu olması gerekir. Zira Katma Değer Vergisi Kanunu serbest meslek hizmetinin ifasını konusuna almakla birlikte, serbest mesleğin, serbest meslek erbabının ve serbest meslek hizmetinin tanımını yapmamış, bu konularda Gelir Vergisi'ne atıf yapmıştır. Dolayısıyla hareket noktasının Gelir Vergisi olması gerekir.  

 

Öte yandan Katma Değer Vergisi Kanunu, öz ve ekonomik gerçeklik kadar, şekle de önem veren bir kanundur. Nitekim üstlenilen Katma Değer Vergisi'nin indirim konusu yapılması, sağlıklı belgede gösterilmesi (Hatta bu da yeterli değildir. Belgenin de deftere kaydedilmiş olması gerekir) koşuluna bağlanmıştır. Katma Değer Vergisi'nin hesaplanması da belgenin varlığına bağlıdır. Zaten belge yoksa, Katma Değer Vergisi'nin yayılılık özelliği ve indirim mekanizması çalışmaz.

 

O halde serbest meslek erbabında KDV hesaplanabilmesi, müşterisinde de bu verginin indirim mekanizması içerisinde değerlendirilebilmesi için, belgenin düzenlenmiş olması gerekir. Bu durumda cevabı aranması gereken soru, meslek erbabının belge düzenleme zorunluluğunun ne zaman doğduğudur.

 

Serbest meslek erbabının belgesi, serbest meslek makbuzudur. Bu belge, tahakkuk ilkesinin bir eseri olan faturada farklı bir niteliğe sahiptir ve adı gibi sadece bir makbuzdur. Makbuz ise bedel tahsil edildiğinde düzenlenir. Bir başka anlatımla serbest meslek erbabı, bu makbuzu, Gelir Vergisi açısından vergiyi doğuran olay gerçekleştiğinde, tahsil esasında geliri elde ettiğinde düzenlemek durumundadır. Dolayısıyla serbest meslek erbabı, hizmetini ifa etmiş olmasına rağmen, gelirini (hizmetinin bedelini) elde etmedi ise makbuz düzenlemek zorunluluğu yoktur.

 

Netice olarak, serbest meslek makbuzunun yokluğu ve düzenleme zorunluluğunun bulunmadığı hallerde, Katma Değer Vergisi de doğmaz.

 

Nitekim geçmişte Danıştay 11. Dairesi de yerleşik içtihadında soruna görüşümüze paralel yönde yaklaşmış ve serbest meslek erbabınca hizmetin bedeli tahsil edilmedikçe Katma Değer Vergisi'nin doğmayacağına karar vermiştir.

 

Bu görüş, sağlıklı bir belge düzeninin kurulması açısından da yerindedir. Zira bedel tahsil edilmeden KDV'nin doğacağı kabul edilirse KDV belgesiz beyan edilecek, ancak müşteri tarafından indirim konusu yapılamayacaktır. Bu noktada serbest meslek erbabı belge düzenleyip müşterisinin defterine de işleyemez. Çünkü böyle bir durumda alacağı için icrai takip ve tahsil yeteneğini kaybeder. İleride tahsilat yapıldığında belgenin KDV'siz düzenleneceği görüşü de savunulamaz. Çünkü bu durumda da müşteri söz konusu vergiyi indirim konusu yapamaz. Ayrıca belge düzenlenmesi ile birlikte stopaj sorunu da doğar.

 

Buna karşılık 2006 yılında Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nda hem de oybirliği ile verilen bir kararla (E: 2006/19 K: 2006/92 T: 14.4.2006) aksi görüş benimsenmiştir. Kurul özetle; "KDV Kanunu'nda hizmetin ifası vergiyi doğuran olay olarak belirlenmiş olup, serbest meslekle ilgili özel bir düzenleme yer almamıştır. Gelir Vergisi Kanunu'nda serbest meslek gelirinin tahsil esasına bağlanması, bu hukuki durumu değiştirmez. KDV açısından vergiyi doğuran olay, hizmetin yapılması ile oluşur. Bu nedenle mahkemece, serbest muhasebecilik faaliyetinde hizmetin yapıldığı tarihin araştırılması ve vergiyi doğuran olayın hizmetin yapıldığı tarihte -bedel tahsil edilmese de- meydana geldiği nazara alınmalıdır" demiştir. Bu karara katılma olanağı bulamamaktayız.  

 

Daha önce de defalarca dile getirdiğimiz ve en az 10 yıldır pek çok ihtilafa yol açan, ancak meslek odalarınca pek sahiplenilmese de belki binlerce serbest meslek erbabını ilgilendiren bu konunun, artık kanuna eklenecek bir cümle ile çözülmesi zorunludur.

 

Halen yasama organında Katma Değer Vergisi Kanunu'nda da değişiklik öngören bir tasarı vardır. Oraya bir cümlecik eklense de binlerce serbest meslek erbabını ilgilendiren bu sorun çözülse, bu konudaki ihtilaflar ortadan kalksa, kötü mü olur. Zaten ihtilaflar ve dava dosyalarının sayısı uzlaşma kanunları ile değil, bu şekilde sorunlar çözüle çözüle kalkar.

 

Kaynak.Referans Gazetesi