slider 735 slider 734 slider 733 slider 732 slider 730 slider 729 slider 727 slider 725

  Yazdır

Tarih : 14.02.2008

Yazar : Bumin DOĞRUSÖZ

Uzlaşma kanununun düşündürdükleri

14.02.2008 | Bumin Doğrusöz | Yorum
 

Geçen günlerde bakanlar kurulu "Bazı Kamu Alacaklarının Uzlaşma Usulü ile Tahsili Hakkında Kanun Tasarısı"nı yasama organına sundu ve tasarı Plan ve Bütçe Komisyonu'nda kabul edilerek Meclis'in gündemine kadar geldi.

 

Yasa tasarısının aktarımını veya yararlanma usullerini, tasarının yasalaşmasından sonraya bırakarak bu yazımda hukuk bilimi açısından genel bir değerlendirmesini yapmak istiyorum.

 

Tasarı bir af kanunu görünümünde değilse de sağlanan olanakla idari işleme bağlı af veya borcu/cezayı kaldırıcı bir nitelik göstermektedir. Ancak hatırladığım kadarıyla bugüne kadar eşi benzeri görülmemiş bir uygulama getirmektedir.

 

Tasarı; ikmalen, re'sen veya idarece yapılan tarhiyatlardan yargı aşamasında olanları kapsamakta, onlara dilerlerse yeniden uzlaşmaya müracaat olanağı getirmekte, uzlaşırlar ve davalarından vazgeçerlerse uzlaştıkları tutarı on sekiz taksitte ödeme olanağı sağlamaktadır.

 

Adaletsizlik ve eşitsizlik bu noktada başlamaktadır.

 

Beyana dayalı olarak tarh edilmiş vergilerden ödeyemeyenlere, davaları daha önce bitmiş ve borcu kesinleşmiş olup ödeme olanağı bulamamış olanlara hiçbir kolaylık sağlanmamakta, adeta onlar cezalandırılmaktadır.

 

Demek ki Maliye Bakanlığı nezdinde vergisini dürüstçe beyan etmiş mükellef makbul değildir. Makbul olan mükellef tipi; vergisini eksik beyan etmiş, bunu ortaya çıkarmak için inceleme elemanları uğraşmış, hakkında raporlar yazmış, vergi dairesi hakkında ikmalen veya re'sen tarhiyat işlemleri yapmış, tebliği ile uğraşmış, hatta bir de bunlara karşı dava açmış mükellef tipidir. 

 

Kısaca tasarı, kayıtdışında kalmış, ancak yakalanmış mükellef tipini ödüllendirmektedir. Yakalanmamış olan ise zaten ödülünü almıştır. Tasarı vergi ve cezanın kaldırılması veya azaltılması için, dava aşamasında olanlara, yeniden uzlaşma yolunu açmaktadır. Uzlaşılan tutarı aşan vergi ve cezalar kaldırılacak, kabul edilen kısım ise on sekiz ayda ve on sekiz taksitte ödenecektir.

 

Bakanlık bu tasarı ile özünde, daha önce uzlaşma yoluna gitmiş ancak uzlaşamamış ve daha sonra dava açmış mükelleflere, "Ben fikir değiştirdim, gel yeniden uzlaşalım" demektedir. Demek ki yeni uzlaşma görüşmesinde idare tarafı, daha kabule şayan indirimler yapacak, bu doğrultuda uzlaşma teklifleri getirecektir. 

 

Tasarı; verginin/cezanın kaldırılmasını, hafifletilmesini, zaten anayasaya aykırı olan "uzlaşma müessesesi"nin kucağına bırakmaktadır. Yani kaldırma veya hafifletme, uzlaşma komisyonunun objektif ölçütleri olmayan takdirine bırakılmaktadır. Uzlaşma görüşmelerinin akıbetleri kamuoyu nezdinde meçhul olacağı için veya idarece yapılacak istatistik açıklamaları ile geçiştirileceği için şeffaflık kaybolacaktır. Bu sonuç ise kamuoyunda ister istemez, birilerinin kollandığı gibi hoş olmayan söylentilere yol açacaktır. Bu söylentiler önemli değildir, ancak bakanlık ve vergi idaresinin otoritesini ve saygınlığını zedeler, işte bu önemlidir.

 

Eğer bu yolda ısrar edilecekse kayırma söylentilerini önlemenin tek yolu, uzlaşma ölçütlerini kanuna koymak ve komisyonları idare temsilcisi ve inceleme elemanlarının yanı sıra meslek odaları temsilcileri, hukukçular, TÜRMOB temsilcisi gibi kişilerle oluşturmak ve kararlarını gerekçeli (ve gerektiğinde muhalefet şerhli) olarak almalarını sağlamak olmalıdır. 

 

Tasarıda incelenmiş ve hakkında rapor yazılmış ve dava açma süresi geçmemiş veya yargılama sürecindeki tarhiyatlar kapsama alınırken halen incelemesi sürenler kapsam dışı bırakılmıştır. 359. madde, yani hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren filleri dolayısıyla hakkında üç kat ceza kesilmiş olanlar, kapsam dışındadır. Bütün bunlar adaletsizliktir. 359. maddenin yarattığı ve sürekli yazdığımız adaletsizlikleri gidermek için bir fırsat hem de ceza tehdidinden kurtulmak için yapılacak başvurular sonucu tahsil edilecek kamu geliri de elden kaçırılmaktadır. Gerçi tasarıda bir yandan üç kat kesilen cezalar kapsam dışında bırakılırken Maliye Bakanı'na kanun kapsamına girecek cezaları belirleme yetkisi verilmektedir.

 

Mükellefin belini büken, ödeme yeteneğini çoğu zaman ortadan kaldıran, gecikme faizi/gecikme zammı yüküdür. Vergi ve cezanın dışında oluşmuş gecikme faizi/gecikme zammı yükünün de ayrı bir kalem olarak uzlaşma kapsamına alınması, uygulamanın başarısını artıracak bir faktörken, göz ardı edilmiştir.

 

Öte yandan Maliye Bakanı'na, uzlaşmaya müracaat edebilecekleri belirleme, uzlaşmaya konu edilebilecek vergi, resim, harç, fon payı ve cezaları belirleme, uzlaşma komisyonlarının teşkili ve yetkilerinin belirlenmesi yetkilerinin verilmesi, yasama yetkisinin devri niteliğindedir ve anayasaya aykırıdır.

 

Bence bu tasarı bütünüyle gözden geçirilmelidir. Geçmişte başarılı sonuçlar doğurmuş 4811 sayılı kanun örneği varken yeni yöntemler aramanın, yeni usuller geliştirmenin pek bir yararı yoktur.

 

Kaynak:Referans Gazetesi

Geçen günlerde bakanlar kurulu "Bazı Kamu Alacaklarının Uzlaşma Usulü ile Tahsili Hakkında Kanun Tasarısı"nı yasama organına sundu ve tasarı Plan ve B...