slider 735 slider 734 slider 733 slider 732 slider 730 slider 729 slider 727 slider 725

  Yazdır

Tarih : 14.02.2008

Yazar : Dr.Veysi SEVİĞ

Vergilendirmede anayasal buyruk tartışması

Türkiye Cumhuriyeti anayasası yedi kısımdan oluşmaktadır. İkinci kısmı "Temel Hak ve Ödevler" başlığını taşımakta olup, vergi ödevi bu kısım içerisinde "Siyasi Haklar ve Ödevler" başlığını taşıyan dördüncü bölümde yer almaktadır.  

Anayasanın 73'üncü maddesinin konusunu oluşturan "vergi ödevi" birbiri ile ilişkili üç buyruğu ve bir yetkilendirmeyi içermektedir. Şöyle ki;

 * Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür.* Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.* Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.

* Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle

oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapma yetkisi bakanlar kuruluna verilebilir.

 

Gerçekte "Mali güce göre vergilendirme, sosyal devletin vergi adaleti ile ilgili bir ilkesidir. Bu ilke verginin adaletli ve dengeli dağılımını sağlar. Dolayısıyla yasa koyucunun vergi ile ilgili düzenlemeyi yaparken yükümlülerin ekonomik durumlarını göz önüne alacak bir sisteme uyması gerekir."

 Ayrıca vergide genellikli ilkesi, fark gözetilmeksizin herkesin elde ettiği gelir, servet veya harcamalar üzerinden vergi ödenmesini amaçlar. Mali güce göre vergilendirme ise verginin, yükümlülerin ekonomik ve kişisel durumlarına göre alınmasıdır. Bu ilke, mali gücü fazla olanın, az olana oranla daha fazla vergi ödemesi gerektiğini belirler.

Anayasanın 73'üncü maddesi gereği olarak;

 * Herkes vergi ödeyecektir.

* Vergi mali güce göre ödenecektir.

 

Buna karşılık Gelir Vergisi Yasası'nın geçici 67'nci maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci paragrafının sonuna 5527 sayılı kanunun (1/a) maddesi ile eklenen hüküm gereğince yasa maddesinde yer alan bazı menkul kıymet gelirleri ile bu kıymetlerin alım satımından doğan kazançların "dar mükellef gerçek kişi ve kurumlar için" yüzde sıfır oranında stopaj yapılmak suretiyle vergilendirilmesi öngörülmüştür.

 

Oysa; bu oran tam mükellefler için yüzde 15 olarak belirlenmiş olup, bakanlar kurulunun bu oranı elde edilen kazançlar için ayrı ayrı dikkate alarak sıfıra kadar indirebileceği hususu ayrıca hükme bağlanmıştır.

 Dolayısıyla; Gelir Vergisi Yasası'nın geçici 67'nci maddesi uyarınca bu madde kapsamında yer alan gelir ve kazançlar için benimsenen vergilendirme sisteminde; * Yasal düzenleme gereği dar mükellefler (yabancılar) sıfır oranında vergilendirilecektir.

* Tam mükellefler için bu oran yüzde 15 olacak, bakanlar kurulu bu oranı sıfıra kadar indirebilecektir. Bu oran şimdilik yüzde 10'dur. (*)

 Konu bu bağlamda incelendiğinde ve Gelir Vergisi Yasası'nın geçici 67'nci maddesinin, madde kapsamında özel nitelikte bir vergilendirme biçimini hükme bağladığı gerçeği dikkate alındığında, söz konusu düzenlemenin açıkça anayasal buyrukla örtüşmediği görülmektedir.

Dar mükellef konumunda olanların, Türkiye'de elde ettikleri gelirlerin sıfır oranında vergilendirilmiş olması halinde, bunların elde ettikleri bu tür gelir ve kazançlar vergilendirilmemiş olmaktadır. Ancak bu gelir ve kazançları elde edenlerin kendi ülkelerinde vergilendirilmeleri halinde, Türkiye'de alınmayan verginin, bu geliri elde edenlerin ülkesi hazinesine gelir olarak intikal ettiğini varsayacak olursak, Türk hazinesinin yoksun kaldığı gelir bir başka ülkenin geliri haline dönüşmektedir.

 

Uygulamada bu tür hukuki düzenlemeler ülkeler arasında karşılıklı olarak yapılmaktadır. Ancak ülkemizde Gelir Vergisi Yasası'nın geçici 67'nci maddesi bu özelliğe uygun olarak düzenlenmemiştir.

 Ülkemizde tam mükelleflerin Gelir Vergisi Yasası'nın geçici 67'nci maddesi kapsamında gelir ve/veya kazanç elde etmeleri halinde yasal düzenlemeler çerçevesinde yüzde 10 oranında vergilendirilirken dar mükelleflere benzer uygulama yapılmamaktadır. Dolayısıyla vergi uygulamaları açısından "karşılıklılık" esasına dayanmadan vergilendirmede mükellef ayrımı yapılarak bir anlamda Türk tasarrufçuların gelirleri vergiye tabi tutulmak suretiyle anayasanın 10'uncu maddesinde yer alan eşitlik ilkesi yok sayılmış bulunmaktadır. Bilindiği üzere anayasal eşitlik anlayışına göre kişilere veya topluluklara aynı durumda bulunanlardan daha çok veya daha geniş hak veya yetkiler tanınması engellenmiş bulunmaktadır. Gerçekte eşitlik ilkesi gereği olarak da aynı hukuksal durumda bulunanlara aynı kuralların uygulanması gerekirken Gelir Vergisi Yasası'nın geçici 67'nci maddesi uyarınca yabancı tasarrufçulara ülkemizde sağladıkları gelirden sıfır oranında vergi almak suretiyle ülkemiz tasarrufçularından farklı bir vergisel (ekonomik) bir avantaj sağlanmış olmaktadır. 

(*) Bakanlar Kurulu'nun 22.7.2006 gün ve 2006/10731 sayılı kararı.

 

  Kaynak:Referans Gazetesi