slider 735 slider 734 slider 733 slider 732 slider 730 slider 729 slider 727 slider 725

  Yazdır

Tarih : 01.01.2008

Yazar : Dr.Veysi SEVİĞ

2008 yılı ve Türkiyenin ekonomik gücü

01.01.2008 | Veysi Seviğ | Yorum
 

Giderek yaşlanan dünyamızda bir yıl daha geride kaldı. Gittikçe ısınan ve iklim değişikliğine uğrayan dünyamızın geleceği bu bağlamda en çok konuşulan konuların başında gelmektedir. Ancak bu yeni oluşumun hızlanmasında en büyük etken dünya üzerinde yaşayanların, yaşadıkları alanları bilinçsizce daha doğrusu acımasızca kullanmalarıdır.

 

Bir yanda doğayı tam anlamı ile katleden insanlık, diğer yanda kendisine yaşam olanağı sağlanan topraklar üzerinde birbirleri ile savaşarak ve birbirlerini katlederek kendilerine üstünlük sağlama eğilimini artırarak sürdürmektedir.

 

Ülkemiz dünya üzerindeki siyasi konumunu bugüne kadar sürdürürken kendisini hedef alan zorlukları teker teker aşmayı bilmiş, tam anlamı ile istilaya maruz kalmasına rağmen varlığını korumuş çağımızın Türkiye Cumhuriyeti olarak bulunduğu bölgenin denge unsuru haline gelmiştir.

 

Türkiye daha önceki yıllarda da olduğu gibi karşılaştığı siyasi ve ekonomik zorlukları aşacaktır.

 

2004 yılında tarihinin en büyük genişlemesini gerçekleştiren Avrupa Birliği (AB) 01 Ocak 2007 tarihi itibariyle Bulgaristan ve Romanya'yı da bünyesine katarak üye sayısını 27'ye çıkarmış, buna karşılık münferit de olsa zaman zaman ülkemizin birliğe katılmasına yönelik engelleyici davranışların oluşumunu izlediği politikalarla gidermeyi başarmıştır.

 

Dünya üzerinde geçmişte yaşanan bloklaşmada Türkiye daima Avrupa Birliği ülkeleri yanında olmuştur. Yine geçmişte Avrupa Birliği ülkeleri için Türkiye tam anlamı ile birlikte hareket edilecek bir güven ülkesidir.

 

Türkiye AB'ye katılan ülkeler içerisinde kendisine en uzun müzakere süreci tanınan ülkedir. Belki bu konuda ülkemizin konumu, nüfus yapısı ile ekonomik gelişmişliği önemli rol oynamıştır. Ancak buna karşılık Türkiye geçmişte birçok uluslararası çözüm gerektiren sorunu kendi iradesi ve kararlılığı ile çözüme kavuşturmuş, devamlı destek verdiği dost ülkelerden ve özellikle de AB'nin kurucu ülkelerinden yeterince destek alamamıştır.

 

Türkiye genç bir nüfus yapısına sahiptir. Son yıllarda yakalamış bulunduğu büyüme hızı AB'nin sürdürdüğü büyüme hızından yüksektir. Bu durum ülkemiz açısından önemlidir. Çünkü bu durum Türkiye'nin ekonomik açıdan AB düzeyine çıkmasına katkı sağlayabilecek ve aynı zamanda hızlandırabilecek bir güce sahip bulunduğunu göstermektedir.

 

Türkiye'nin ekonomik açıdan AB düzeyine ulaşabilmesi için gerekli ekonomik dinamikleri yakalaması halinde bugün üye ülkeler açısından var olan sorun ve çekinceler kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

Ülkemizde yaşanan istihdam sorununun çok kısa zamanda sona erdirilmesi gerekmektedir. Bir başka anlatımla emek arzı fazlalığının aylak kalması önlenmelidir. Bunun için istihdam olanaklarını artırıcı girişimlere destek verilmeli ve özendirilmelidir.

 

İstihdamın artırımı için yapılacak çalışmalar içerisinde en önemlisi istihdam üzerinde giderek yoğunlaşan kamusal payların azaltılması ile ilgili projedir.

 

Çalışmaya hazır işgücünün üretici hale getirilebilmesi için ülkemizde yeni iş alanlarının açılması zorunludur. Bu açıdan günümüzde istihdam üzerinden alınan Gelir Vergisi, sigorta primi, işsizlik sigortası payı ile Damga Vergisi gibi kamusal payların maliyeti sorun yaratır hale gelmiştir.

 

Ülkemizde istihdamın artırılabilmesi için istihdam maliyetinin kamusal payların azaltılması suretiyle düşürülmesi mümkündür. Bu konuda yıllardır sürdürülen çalışmalar ne yazık ki uygulanabilir bir projeye dönüştürülememiş ve devamlı vaat ve beklenti şeklinde kalmıştır.

 

Gerçekte istihdamın artırılmasına yönelik olarak yapılacak projeler ülkenin geleceği açısından önem arz etmektedir. Çünkü bu tür projelerle ara eleman eğitimi ve istihdamı da gündeme gelecektir.

 

Ülkemizin ekonomik olanakları yeterince değerlendirilememektedir. Oysa bu konuda da ülkemiz birçok AB ülkesine nazaran tam anlamı ile zengin sayılabilecek bir konumdadır. Dolayısıyla ülkemizin ekonomik olanakları ile bu olanakların verimli kullanılmasına yönelik envanterin yapılması ve yapılacak düzenlemelerle yatırım-üretim beraberliğinin sağlanması sonucu ülkemizin refah düzeyini artırmak mümkündür.

 

Tüm olumsuzluklara karşın AB Komisyonu birliğe katılım açısından aday ve potansiyel aday ülkelere 2007-2009 dönemi için 3.961 milyon euro değerinde mali yardım sağlamayı kararlaştırmıştır. Söz konusu miktarın 1.602 milyon euroluk bölümü Türkiye'ye tahsis edilmiştir. Mali yardımın kurumsal yapının güçlendirilmesi, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıkların korunması, AB'nin uyum politikası ve kırsal kalkınma mali araçlarına hazırlık amacıyla kullandırılması planlanmaktadır.

 

Türkiye gerçekte kendi kalkınma hızını kendi dinamiklerini kullanarak da artırabilir. Yeter ki bu konuda doğru ve akılcı bir proje içerisinde hareket edebilsin.

 

Tüm okurlarımızın yeni yılını kutlar esenlikler dileriz.

 

Kaynak:Referans Gazetesi

.........

......