slider 735 slider 734 slider 733 slider 732 slider 730 slider 729 slider 727 slider 725

  Yazdır

Tarih : 27.08.2008

Yazar : Dr.Veysi SEVİĞ - Bumin DOĞRUSÖZ

Yurt dışında yaşayan mükelleflerin kira geliri beyanı zorunlu mu"

        Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz
27.08.2008 | Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz | Yorum

Yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının Türkiye'de elde ettikleri kazanç ve iratları bakımından dar mükellefiyet esasına göre vergilendirilmeleri öngörülmüş bulunmaktadır.

 

Yurt dışında çalışma ve oturma izni olan bir Türk vatandaşıyım. Türkiye'de sahibi bulunduğum bir binayı sözleşmeli olarak üç yıllığına bir anonim şirkete kiraya vermiş bulunuyorum. Söz konusu Anonim Şirket kira bedelini banka hesabıma yatırırken vergi kesintisi yapıyor. Kira hesabıma yabancı para birimine göre yatırılıyor. Bana vergi dairesinden kira gelirimi beyan etmediğim için yazı geldi. Ben kira gelirimi beyan etmek durumunda mıyım"

 

Dar mükellefiyet açısından gayrimenkul sermaye iratlarında, tevkifat (stopaj) yoluyla vergilendirme yapılması halinde bunun nihai vergi olması düşünülmüş olup, tevkif suretiyle vergilendirme yapılmamış olması söz konusu ise bu durumda elde edilen gayrimenkul sermaye iradının yıllık beyanname ile beyan edilmesi öngörülmüş bulunmaktadır.

Diğer yandan bilindiği üzere ticari amaçlı olarak kiraya verilen gayrimenkuller için kira ödemesi yapılırken, Gelir Vergisi Yasası'nın 94/5-a maddesi uyarınca yüzde 20 oranında gelir vergisi stopajına (tevkifatına) tabi tutulmaktadır. Ayrıca söz konusu tevkifat suretiyle vergilendirilen gayrimenkul sermaye iratlarının 2008 yılında 19.800 YTL'yi aşmaması halinde de tam mükellef gerçek kişilerin beyanname verme zorunluluğu bulunmamaktadır.

210 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği'nde de yapılan açıklama uyarınca; yurtdışında çalışma veya oturma izni alarak altı aydan fazla bir süredir yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının Türkiye'de elde ettikleri kazanç ve iratları bakımından dar mükellefiyet esasına göre vergilendirilmeleri öngörülmüş bulunmaktadır.

Dar mükellefiyete tabi gerçek kişilerin elde ettikleri gayrimenkul sermaye iratlarının Türkiye'de vergilendirilmesi için, gayrimenkulün Türkiye'de bulunması ve bu mahiyetteki mal ve hakların Türkiye'de kullanılması veya Türkiye'de değerlendirilmesi gerekmektedir. Değerlendirmeden anlaşılması gereken, ödemenin Türkiye'de yapılması veya ödeme yabancı ülkede yapılmış ise, Türkiye'de ödeyenin veya nam ve hesabına ödeme yapılanın hesaplarına intikal ettirilmesi veya kârından ayrılmasıdır. Bu bağlamda kârdan ayırma kavramı ise ödemenin gider yazılması olarak kabul edilmektedir.

Dar mükellef konumundaki bir kişinin Türkiye'de elde etmiş olduğu gayrimenkul sermaye iradının miktarı ne olursa olsun eğer tevkifat yoluyla vergilendirilmiş bulunuyorsa beyan edilmeyecektir. Bu bağlamda da "Tevkif suretiyle vergilendirilmiş gayrimenkul sermaye iradı, dar mükellefiyette diğer gelirler nedeniyle beyanname veriliyor olsa bile beyannameye dahil edilmeyecektir. ( Beyanname Düzenleme Kılavuzu, HUD Yayınları, 2008, sf:177 )

 

KUR FARKLARI NEDENİYLE CEZALI TARHİYAT

Yapılan vergi incelemesi sırasında kurumumuz lehine oluşan kur farkları nedeniyle hakkımızda cezalı tarhiyat yapıldı. Şimdi bilindiği üzere kurlarda alacaklılar zarar ediyor. Ancak geçtiğimiz yıllarda bu böyle değildi. Kur farkları nedeniyle katma değer vergisi açısından böyle bir tarhiyata muhatap olmamız nedeniyle durumu dava konusu haline getirdik. Ancak buna rağmen endişeliyiz.

 

Maliye Bakanlığı kur farklarını Katma Değer Vergisi açısından söz konusu yasanın 24.maddesi kapsamında matraha dahil bir unsur olarak değerlendirmektedir. Bu bağlamda da yayımlamış bulunduğu 105 seri numaralı genel tebliğde de "Bedelin döviz cinsinden veya dövize endekslenerek ifade edildiği işlemlerde, bedelin kısmen veya tamamen vergiyi doğuran olay tarihinden sonra ödenmesi halinde, satıcı lehine ortaya çıkan kur farkı esas itibariyle vade farkı mahiyetinde olduğundan, matrahın bir unsuru olarak vergilendirilmesi" gerektiğini öngörmüştür.

"Buna göre, teslim veya hizmetin yapıldığı tarih ile bedelin tahsil edildiği tarih arasında ortaya çıkan lehe kur farkı için satıcı tarafından fatura düzenlenmek ve faturada gösterilen kur farkına, teslim veya hizmetin yapıldığı tarihteki oran üzerinden katma değer vergisi hesaplanması gerekmektedir."

Bu görüşe karşılık Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu tarafından verilen bir kararda da "Mal teslimi ve hizmetin yapılması ile vergiyi doğuran olay meydana geldiğinden, bedelin döviz olarak hesaplanması halinde, vergiyi doğuran olayın meydana geldiği teslim tarihindeki cari kur üzerinden muhasebeleştirilerek gelir kaydedilmesi gerekmekte olup, dövizin farklı zamanlarda ödenmesi nedeniyle oluşabilecek kur farklarının bu bedeli menfi veya müspet olarak etkilemesi düşünülemez.

Nitekim Kanun'un 20.maddesinde bedel kavramı açıkça tanımlanmış olmasına rağmen, kanun koyucu aynı kanunun 24.maddesinin ( c ) bendinde, vade farkı, faiz, prim gibi çeşitli gelirler ile servis ve benzer adlar altında sağlanan her türlü menfaat, hizmet ve değerlerin matraha dahil olduğunu kurala bağlamış; ancak, kur farkına bunlar arasında yer verilmemiştir.

Bu durumda, döviz üzerinden yapılan vadeli satışlarda, senedin tahsil edildiği tarihte, malın teslimi ile oluşan vergiyi doğuran olay tarihine göre ortaya çıkan menfi veya müspet kur farklarının bedel kavramına dahil olmadığı, kur farkının Kanunun 24/c maddesinde matraha dahil olduğu belirtilen unsurlar arasında da sayılmadığı açık olduğundan, katma değer vergisine tabi tutulmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. (Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu E.No:2006/50, K.No:2006/286. Konu için daha fazla bilgi için bakınız Erdem, Hayrettin "Ortaklara Döviz Cinsinden Verilen Borç Paraların Değerlemesi Nedeniyle Ortaya Çıkan Kur Farklarında KDV" Yaklaşım Sayı:188, sf:96-100)

 

 

KATMA DEĞER VERGİ İADESİ UYGULAMASI

Katma Değer Vergisi İadesi hakkı olan işlemlerde eğer Yeminli Mali Müşavir tasdik raporu gerekli ise bu takdirde Yeminli Mali Müşavirin tasdik raporu için ödenen Katma Değer Vergisi de iade konusu yapılıyor mu"

 

Katma Değer Vergisi Yasası'nın 29/2 ve 32.maddeleriyle, bu maddelerde belirtilen işlemlerden kaynaklanan iade uygulamalarına ilişkin usul ve esasları belirleme konusunda Maliye Bakanlığı yetkili bulunmaktadır.

Buna göre iade hakkı doğuran işlemler nedeniyle yüklenilen ve iade konusu yapılabilecek katma değer vergisinin kapsamı ile ilgili açıklamaların yer aldığı;

· 24 seri numaralı Katma Değer Vergisi Genel Tebliği'nin (E) bölümünde, faaliyetleri kısmen veya tamamen iade hakkı doğuran işlemlerden oluşan mükelleflerin iade hesaplarında, iade kapsamına mal ve hizmet alışları yanında genel giderler ve amortismana tabi iktisadi kıymetler nedeniyle yüklenilen vergilerin dahil olduğu,

· 39 seri numaralı Katma Değer Vergisi Genel Tebliği'nin ( D ) bölümünde, yüklenilen vergiler kapsamına, iade hakkı doğuran işlemlerle ilgilendirilebilen normal alış ve giderler, genel imal ve genel idare giderleri ile amortismana tabi iktisadi kıymet için yapılan harcamalara ilişkin vergilerin girdiği,

belirtilmiştir.

Bu bağlamda da katma değer vergisi iadeleri dolayısıyla düzenlenen Tasdik Raporları dolayısıyla yüklenilen katma değer vergilerinin indiriminin mümkün olmaması halinde iade konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.

 

YARGI KARARLARINDA

 

ÜÇÜNCÜ ŞAHISLARDAKİ

MALLARIN HACZİ

 

Danıştay 4. Dairesi E.2005/102 K.2005/2056 T.10.11.2005

Y Limited Şirketinin davacı şirketten hak ve alacağının bulunduğunun tespiti sonucunda … tarihli haciz bildirisinin davacıya tebliğ edildiği ve davacının bu bildirime karşı 7 gün içinde herhangi bir itirazda bulunmadığı, dolayısıyla mal elinde ve borç zimmetinde sayılarak ödeme emri düzenlenerek tebliğ edildiğinin anlaşıldığı olayda; her ne kadar 6183 sayılı Yasanın 79. maddesi uyarınca üçüncü şahısların 7 günlük sürede alacak veya hakkın yahut menkul malın mevcudiyetini kabul etmediğini ilgili tahsil dairesine bildirme yükümlülüğü davacı tarafından süresinde yerine getirilmemiş ise de; madde hükmüne göre takip yapılabilmesi için öncelikle davacı kurum nezdinde borçlu mükellefin hak ve alacağının bulunup bulunmadığının davalı idarece araştırılması ve ortaya konulması gerekirken, haciz bildirisinden önce kurumdaki hak ve alacakların tespiti için herhangi bir araştırmanın yapılmamış olması, sadece adı geçen mükellefin davacıya düzenlediği faturalardan yola çıkılarak davacının borcu bulunduğu sonucuna varılmış olması, ayrıca düzenlenen ödeme emirleri ile haciz bildirisindeki miktarın farklı olması ve vergi dairesince gerekli araştırmalarla borçlu olan şahsın davacı nezdinde hak ve alacağı olduğunun saptanmamış olması sebepleriyle, davacının üçüncü şahsın vergi borcu nedeniyle sorumlu tutulması mümkün olmadığından davacı adına düzenlenen ödeme emrinde yasal isabet yoktur.

 

Danıştay 3.Dairesi E.2003/1382 K.2004/425 T.24.2.2004

Davacı bankanın şubesine hitaben gönderilen haciz bildirisinde, ekli mal varlığı araştırma listesinde yer alan mükellefler hakkında vergi borçlarından dolayı haciz kararı alındığı, bu mükelleflerin banka nezdinde mevduatı, menkul malı, hak ve alacağının olup olmadığı, bankaca kredi verilmişse gösterilen teminat araştırılarak 30 gün içinde bilgi verilmesi, araştırma sonucu hak ve alacağının tespiti halinde, 6183 sayılı Yasanın 79.md. uyarınca adı geçen mükelleflerin borçlarına yetecek kadar alacağın vergi dairesi adına bloke edilerek sonucun en kısa sürede bildirilmesi istenmişse de; 6183 sayılı Yasanın 62. ve 79.maddelerine göre, amme borçlusunun 3.şahıslardaki hak ve alacakları üzerine haciz uygulanabilmesi için borçlu mükellefin 3.şahıs nezdinde alacağının bulunduğunu bildirmiş olması veya idarece borçluların 3. şahıstan alacağının tespit edilmesi gerekirken, olayda davacı banka şubesine gönderilen haciz bildirisinde, nezdinde menkul kıymeti, herhangi bir hakkı veya alacağı bulunup bulunmadığı belirsiz binlerce mükellefin hesap durumları araştırılarak borçlarına yetecek kadar hak ve alacağına haciz konulmasının istenmesinde, hukuka uyarlılık yoktur.

Danıştay 7.Dairesi E.2000/5871 K.2002/3652 T.20.11.2002

Davacı Şirket tarafından ihraç edilmek kaydıyla ihracatçıya teslim edilen malın ihracatının gerçekleştirilmesinden sonra, ithalatçı firma tarafından geri gönderilmesi nedeniyle ihracatın gerçekleşmemiş sayılması suretiyle, ilgili döneme ait tecil edilen KDV ile gecikme zammının, davacının Gümrük Saymanlığındaki alacağından tahsili amacıyla haciz işlemi tesis edilmişse de; 6183 sayılı Yasanın 79. maddesi hükmüne göre, davacı şirketin Gümrük Saymanlığındaki alacağına, bildirim suretiyle haciz konulması olanaklı ise de, bu işlemin aynı Kanunun 64. maddesine uygun olarak tanzim edilmiş bir haciz varakasına dayalı bulunması gerektiğinden, anılan maddeye göre düzenlenmiş haciz varakasına dayanmayan dava konusu işlemde hukuka uygunluk yoktur.

 

ÖZELGELERDE

KURUMLAR VERGİSİ

 

1. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 11.1.2008 tarih ve 717 Sayılı Özelgesi;

 "Gelir Vergisi Kanununun (GVK) 40/3. maddesi uyarınca, işle ilgili olmak şartıyla sözleşme, ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar ticari kazancın tespitinde gider olarak indirim konusu yapılabilir. Bununla beraber, işle ilgili olsa dahi işletme sahibinin suçlarından/kusurundan doğan tazminatların ticari kazancın tespitinde gider olarak indirimi GVK'nun 41/6. maddesinde yer alan düzenleme uyarınca mümkün değildir. Gerek GVK'nun yukarıda atıf yapılan hükümleri gerekse Kurumlar Vergisi Kanununun (KVK) safi kurum kazancının tespitinde GVK'nun söz konusu maddelerine atıf yapan düzenlemesi uyarınca, işyerinde meydana gelen kazaya ilişkin olarak Mahkemece firmanın %60, kazada zarar gören işçinin %40 kusurlu bulunarak, firmanın işçiye tazminat ödemesine karar verilmesi halinde, firmanın işçiye yapacağı tazminat ödemesinin ancak %40'a tekabül eden kısmının ödemenin yapıldığı dönemde safi kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılması mümkündür."

 

2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 12.2.2008 tarih ve 2750 sayılı özelgesi;

"KVK'nun 5/1-e maddesinde, menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanması faaliyetiyle uğraşan kurumların, menkul kıymet ve taşınmaz satış kazancı istinasından yararlanamayacağı düzenlenmiştir. KVK 1 seri no'lu Genel Tebliğinin ilgili bölümünde ‘taşınmaz ticareti'nin aynı zamanda söz konusu taşınmazların kiraya verilmesini de kapsadığı belirtilmiştir. Bu hüküm ve açıklamalar sebebiyle, Şirketin 1969 yılında genel müdürlük binası olarak kullanmak gayesi ile iktisap ettiği ve aradan geçen 40 yıl boyunca şirketin herhangi bir ticari faaliyeti olmadığından, söz konusu binanın kiraya verilmiş olması, şirketin taşınmaz ticareti ile uğraştığı yönünde bir tespit niteliğinde olduğundan, şirketin daha önce 1967 yılında satın aldığı ve bu güne kadar kiralamaya veya üzerinde bina inşa edilmesi gibi herhangi bir işleme konu etmediği arsanın satışından elde edilen kazancın istisna kapsamında nitelendirilmesi mümkün değildir."

 

3. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 11.3.2008 tarih ve 4232 sayılı özelgesi;

"KVK'nun 1. maddesi uyarınca vakıfların kurumlar vergisi mükellefiyeti söz konusu olmamakla berber, vakfa ait iktisadi işletmeler KVK'nun 2. maddesinde tanımlanan koşullarla kurumlar vergisi mükellefidir. İlk olarak, vakfın bir iktisadi işletmesinin bulunması ve satılması planlanan taşınmazların bu iktisadi işletmeye ait olması halinde söz konusu taşınmazların satışından elde edilecek kazancın kurumlar vergisine tabi tutulması gerekmektedir. Vakfın bir iktisadi işletmesi olmasa bile yapılan taşınmaz satışlarının ticari bir organizasyonu gerektirmesi veya yapılan satışların devamlılık göstermesi hali vakfa ait bir iktisadi işletmenin varlığını gösterecektir. Böyle bir durumda ise söz konusu işletmenin mükellefiyetinin tesisi ve taşınmaz satışlarından elde edilen kazancın kurumlar vergisine tabi tutulması gerekir. Bütün bu haller olmaksızın vakfın çeşitli yıllarda iktisap ettiği taşınmazların bir veya birkaçını ticari bir mahiyeti olmaksızının ve ticari organizasyon oluşturmaksızın aynı yıl içinde elden çıkarması durumunda devamlı surette yapılan bir iktisadi faaliyetten bahsedilemeyeceğinden kurumlar vergisi mükellefiyeti ve taşınmazların satılması nedeniyle elde edilen kazancın kurumlar vergisine tabi tutulması söz konusu olmayacaktır."

 

4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 20.3.2008 tarih ve 5191 sayılı özelgesi;

"GSM sektörünün alt yapısına yönelik olarak bu sektörde faaliyet gösteren bir GSM operatörüne anahtar teslimi proje çalışmalarının, yurt dışında bulunan işyeri veya daimi temsilcisi aracılığıyla yapılması halinde, söz konusu faaliyetlerden elde edilen ve Türkiye'de genel sonuç hesaplarına intikal ettirilen kazançların KVK'nun 5/1-h maddesi gereğince kurumlar vergisinden istisna edilmesi mümkündür. Diğer taraftan, ilgili ülkelerde söz konusu faaliyetlerin yürütülmesi için o ülke mevzuatına göre ayrı bir şirket kurulmasının zorunlu olması halinde, kurulacak şirketlere iştirak edilmesi dolayısıyla şirketin elde edeceği kazançlar ise, kurulacak şirketin ana sözleşmesinde, inşaat, onarım, montaj işleri ve teknik hizmetlerin yapılması için kurulduğunun belirtilmesi ve fiilen bu amaç dışında faaliyetinin bulunmaması kaydıyla, Kurumlar Vergisi Kanununun 5/1-b maddesindeki şartlar aranmaksızın, yurt dışı iştirak kazancı istisnası uygulanabilecektir."

 

5. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 25.1.2008 tarih ve 2337 sayılı özelgesi;

"KVK'nın 5/1-ç maddesinde, anonim şirketlerin kuruluşlarında veya sermayelerini arttırdıkları sırada çıkardıkları payların bedelinin itibari değeri aşan kısmı (emisyon primleri) kurumlar vergisinden istisna kabul edilmiştir. Yine, 5. maddenin 3. fıkrasında ise, iştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmeyeceği hükme bağlanmıştır. Bu hüküm ve açıklamalar gereğince, banka tarafından sermaye artışı sırasında çıkarılan payların itibari değeri üzerinde bir bedelle satılması halinde, elde edilen emisyon prim kazançları kurumlar vergisinden istisna olduğundan, halka arz nedeniyle oluşan menkul kıymet ihraç giderlerinin sadece söz konusu istisna kazanç tutarının tespitinde indirim olarak dikkate alınması mümkündür, bankanın kurumlar vergisine tabi diğer kazançlarından ise indirilmesi mümkün değildir."

 

SÖZÜN ÖZÜ

Yaşlıların otururken gördüklerini,

gençler ayakta bile göremez.

İtalyan Atasözü

Kaynak : Referans Gazetesi