slider 735 slider 734 slider 733 slider 732 slider 730 slider 729 slider 727 slider 725

  Yazdır

Tarih : 17.08.2008

Yazar : Dr. Veysi SEVİĞ

Ekonomide her şey yolunda mı

 
                    16.08.2008 | Veysi Seviğ |

 

Türkiye ekonomisinde yaşanan sorunlara neden arayanların büyük bir çoğunluğu her nedense gerçekleri göz ardı etmekte, yaşanan olumsuzluklara göstermiş oldukları nedenler ise gerçeklerle örtüşmemektedir.

Yerli paraya yani Türk Lirası'na uygulanan yüksek faiz yoluyla yabancı kısa vadeli, daha açıkçası sıcak para yatırımcılarına sağlanan yüksek gelir yanında, yabancı para girişi ile değişen kurlar bir yandan Türk Lirası'nı değerli hale getirirken diğer yandan da bu yolla sağlanan iç ve dış dengeler ülkemizi süratle ekonomik darboğaza sürüklemektedir.

Özel sektör kârlılık hesaplarını yabancı para birimine göre borçlar ve ithalat üzerine kurgulamaktadır. Bu durum cari işlemler açığında özel sektörün yurtdışı borçlanmasında ortaya çıkan artıştan kolayca anlaşılmaktadır.

IMF, 2007 yılı sonunda gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 5,7'si oranında gerçekleşen cari işlemler açığının 2008 yılı sonunda yüzde 6,4'e çıkacağını açıklamış bulunmaktadır. Bu hesaplama dahi iyimser bir yaklaşımla yapılmış bulunmaktadır.

Dünya üzerinde yaşanan ekonomik ve siyasi gelişmeler dikkate alındığında yıl sonuna kadar gelecek dört ayın şimdiden net olarak gözükmediği konusunda ortaya çıkan ve yoğunlaşan görüşler dikkate alındığında uygulanan faiz ve kur politikaları ile ülkemizin yaşamakta bulunduğu ortamın riskli olduğu görülmektedir.

Ülkemiz açısından cari işlemler açığını yaratan unsurlarda gözden kaçan özelliklerin başında gelen yabancı para paritelerinde faiz baskısı ile oluşan değişimin risk olarak algılanmamasıdır.

Olayı basit bir örnekle açıklamak istersek euronun 1.98 YTL olduğu dönemde 1 milyon euro borcu olan bir kimsenin bu borcunu ödeyebilmek için 1.980.000 YTL'ye ihtiyacı varken 12 Ağustos 2008 tarihinde söz konusu borcunu ödeyebilmek için 1.761.400 YTL yeterli olmuştur. Böyle bir durumda söz konusu borçlu Türk Lirası üzerinden mevcut bu borcundan dolayı kârlı duruma geçmiştir.

Ancak olayı bir başka açıdan irdeleyecek olursak euronun 1.98 YTL olduğu gün Türkiye'ye 1 milyon euro getiren bir kişi 12 Ağustos günü ülkemizde serbest piyasadan 1.241.106 euro satın alarak parasını bir anlamda faizsiz kur farklarından oluşan bir artışla tam anlamı ile zenginleşerek geriye çekebilme olanağına sahip olmuştur.

Bu aşamada iç piyasada Türk Lirası'na dönüşen tasarruflara önerilen faiz oranlarının yüksekliği dikkate alındığında, yabancı para spekülatörleri arasından Türkiye'nin nasıl kârlı bir alan olduğu daha net görülebilmektedir.

İktisat ve hukuk bilgisinden yoksun olanların dahi bu değişimi ve oluşumu görmesi ve şimdiden konuya önlem alıcı çalışmaları düşünmesi ve araması gerekmektedir. Çünkü oluşan bu borçlar ulusal niteliktedir.

Kurların Türk Lirası'na karşı değer kaybını olumlu yorumlayanlar bu değişimi hemen hesaba dönüştürmekte ve Türkiye'nin dolar ve/veya euro açısından zenginliğini ifade ederek, milli gelir hesaplamalarına yeni bir yaklaşım getirdikleri gözlenmektedir.

Diğer yandan bu değişime neden olan tekniklerin ekonomimizi düzlüğe çıkaracağı görüşünü de oluşturmaktan kaçınmamaktadılar.

Öncelikle içinde bulunduğumuz durum yukarıda da açıkladığımız gibi yabancılar açısından bulunmaz bir kâr alanıdır.

Türk girişimciler açısından da dış borçlanma maliyeti düşük bir finansman aracıdır.

Dolayısıyla bu sistemden vazgeçilmesi halinde ekonomimizin her an darboğaza girmesi söz konusu olabilecektir.

O halde bu uygulama sürdürülmelidir. Ancak nereye kadar bu durum sürdürülebilir"

Bu sorunun yanıtını vermeden önce şu iki gerçeğin varlığını kabul etmek gerekir.

* Türk Lirası'nı esas alarak borçlanmak daha açıkçası kredi kullanma maliyeti yüksek bir finansman yöntemidir.

* Yabancı para birimine özellikle yurtdışına borçlanmak bu alanda uğraş verenler açısından ayrı bir kazanç alanıdır.

* Ancak bu bağlamda yabancı para kurlarının düşük tutulmasını sağlamak, buna karşılık da Türk Lirası'nı değerli hale getirmek sonucunda ortaya çıkacak kayıpları da ödemek yine ülke ekonomisinin hem yapısına hem de yeterliliğine bağlıdır.

Yıllardır özelleştirme çalışmaları sonucunda elde ettiğimiz ödeme olanaklarını yeni yatırımlar yerine dış borç, bütçe dengesi kavramları ile bütünleştirerek tüketen mali yönetimde artık özelleştirme imkânları da daralmış bulunmaktadır.

Ekonomik olayları görmeden ve bilmeden çarpıtmak suretiyle gereksizce olmayan sorumlular aramak yerine vakit kaybetmeden çözüm yollarının belirlenmesi ve uygulamaya konulması gerekmektedir.

                    Bu konuda atılan adımlarda hedefe en kısa zamanda ulaşılabilecek olanlarını çabuklukla bulmak ve uygulamak zorundayız

                   Kaynak : Referans Gazetesi