slider 735 slider 734 slider 733 slider 732 slider 730 slider 729 slider 727 slider 725

  Yazdır

Tarih : 25.06.2008

Yazar : Dr Veysi SEVİĞİ-Bumin DOĞRUSÖZ

Satılan malın nakliyesi ve teslimatı irsaliye kesilerek ispatlanmalıdır

Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz

25.06.2008 | Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz | Yorum

 

Satılan malın bedelinin tahsilatında sorun çıkması durumunda, alıcıya teslimat belgelenmelidir. Bunun için de malın taşınması ve satımı sırasında irsaliye düzenlenmelidir. Burada önemli olan, faturanın alıcıya zamanında ulaşmış olması ve içeriğine süresi içinde itiraz edilmemiş olmasıdır.

 

SORU: Satmış olduğumuz malları alan müşterimiz bize olan borçlarını ödemedi. Bu nedenle elimizde bulunan faturalar ve irsaliyelerle birlikte kendisine ihtarname keşide ederek alacağımızı ödemesini istedik. Ancak söz konusu kişiler bizden mal almadıklarını ve böyle bir borçları olmadığını iddia ederek mahkemede borçlarını inkar ettiler. Böyle bir durumda bizim nasıl hareket etmemiz gerekmektedir"

 

 

YANIT: Türk Medeni Kanunu'nun 6.maddesi uyarınca "taraflardan her biri hakkın dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür."

Diğer yandan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 287.maddesi gereği olarak "Kanun'un muayyen bir delil"le ispatını emreylediği hususlar başka suretle ispat olunamaz.

Mevcut hukuki düzenlemeler çerçevesinde "Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri belli bir miktarı geçtiği takdirde yazılı olarak kanıtlanması gerekmektedir.

Türk Ticaret Kanunu'nun 23.maddesi gereği olarak da "Ticari işletmesi icabı bir mal satmış veya imal etmiş veyahut bir iş görmüş yahut bir menfaat temin etmiş olan tacirden, diğer taraf kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun faturada gösterilmesini isteyebilir."

Ancak Vergi Usul Kanunu'nun 232.maddesi uyarınca ticari yaşamda fatura verilmesi ve alınması zorunlu olan bir vesikadır. Buna göre fatura aynı zamanda satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olarak kabul edilmektedir.

Vergi Usul Kanunu'nun 230. maddesinde hükme bağlandığı üzere malın satımı aşamasında alıcıya veyahut da alıcının bulunduğu yere kadar sürecek taşınması sırasında irsaliye düzenlenmesi ve dolayısıyla malın irsaliyeli taşınması gerekmektedir.

Konuya ilişkin olarak oluşan bir yargı kararına göre de; "Davacılar malı teslim ettiklerini ancak bedelini alamadıklarını ileri sürmüş ve buna ilişkin faturaları ve sevk irsaliyelerini dosyaya sunmuşlarsa, bu durumda davacıların iddialarını kesin delillerle kanıtlamaları gerekmektedir." (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi E.No:2007/7821, K.No:2008/1622)

Burada önemli olan malın alıcılar tarafından teslim alındığının kesin olarak kanıtlanması ile alıcılar adına düzenlenen faturaların alıcılara ulaşmış olması ve fatura içeriğine süresi içerisinde alıcılar tarafından itiraz edilmemiş olmasıdır.

Dolayısıyla eğer söz konusu fatura veyahut da faturalar alıcılara ulaşmış bulunuyorsa ve malın teslim edildiği kanıtlanabiliyorsa, süresi içerisinde fatura içeriğine itiraz etmemiş olan alıcıların söz konusu fatura bedellerini ödemesi gerekmektedir. (V. Seviğ)

 

 

BİLGİ VERMEMEYE ÖZEL USULSÜZLÜK CEZASI

SORU: Biz perakende ve daha çok internet aracılığı ile iş yapan bir ticari işletmeyiz. Bağlı bulunduğumuz vergi dairesi bizden devamlı olarak aylık işlemlerimizle ilgili bilgi istiyor. Bu bilgilerin bazen zamanında ilgili vergi dairesine istedikleri şekilde ulaştırılması mümkün olmuyor. Ancak bu gibi durumlarda hakkımızda özel usulsüzlük cezası kesiyorlar. Bu cezalar artık maddi açıdan bizi olumsuz etkiliyor.

YANIT: Vergi Usul Kanunu'nun 148.maddesi uyarınca temel ilke olarak "Kamu idare ve müesseseleri ile mükellefler veya mükelleflerle muamelede bulunan gerçek ve tüzel kişiler, Maliye Bakanlığı'nın veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanların isteyecekleri bilgileri vermeye mecburdurlar.

Bu bağlamda aynı kanunun 256 ve 257.maddeleri uyarınca da Maliye Bakanlığı mükelleflerden bilgi isteyebilmektedir.

Vergi idaresinin Vergi Usul Kanunu'nun kendisine tanıdığı mükellef ve mükelleflerle ilişkide bulunanlar üzerindeki yetkilerini kullanabilmesi ancak bu yetkilerin müeyyideye bağlanması ile mümkündür. Vergi idaresine tanınan bu yetkiler genel olarak bilgi verme, defter ve belgelerin ibrazı, denetim ve incelemeler yardım şeklindedir.

İdarenin bu yetkilerine uyulmaması fiili Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 355.maddesinde "Bilgi vermekten çekinenler ile 256, 257 ve mükerrer 257.madde hükmüne uymayanlar için ceza" başlığı altında hükme bağlanmış bulunmaktadır.

Sözü edilen yasa maddesine göre işlem yapılabilmesi için bilgi ve ibraz ödevinin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılacak tebliğlerde bilginin verilmesi için tayin olunan sürede cevap verilmemesi, eksik veya yanıltıcı bilgi verilmesi halinde sözü edilen ceza hükümlerinin uygulanacağı hususunun ilgililere yazılı olarak bildirilmesi gerekmektedir.

Özel usulsüzlük cezasının kesilmesine rağmen bilgi vermeyenlere yeniden süre verilerek bilgi vermeleri istenenlere bu süre içerisinde bilgi vermemeleri halinde ceza iki kat olarak uygulanır.

İdarece istenen bilgiler bazı hallerde periyodik olarak verilmek zorundadır. Böyle bir durumda söz konusu bilgilerin süresi içerisinde idareye ulaştırılması zorunlu olmaktadır.

Sözü edilen bilgilerin süresi içerisinde gönderilmesi mümkün olmuyorsa bu takdirde idareye başvurarak söz konusu bilgilerin kendilerine verilebilmesi için ek süre istenmesi de mümkün bulunmaktadır. Bu bağlamda sizden istenen bilgilerin neler olduğu konusunda bilgimiz olmadığından bu konuda ayrıntılı bir açıklama yapamıyoruz. (V. Seviğ)

 

YÜKSEK GİRDİLİ KDV'NİN İADESİ

SORU: Ülkemizde ekmek ve fırıncılık sektöründe yaşanan sorunlar gün geçtikçe artmaktadır. Bizim ürünlerimizin teslimi düşük oranlı katma değer vergisine tabiidir. Şimdi elektrik de zamlanıyor. Bizim yüksek katma değer vergili girdilerimiz için ödediğimiz katma değer vergisinin 11.600 YTL'sini geri alamıyoruz. Bu miktar bizim üzerimizde kalıyor.

 

YANIT: 2006/10379 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca 2006 yılında indirimli orana tabi teslim ve hizmetler dolayısıyla yüklenilen katma değer 10.000 YTL'yi aşan kısmının yıl içinde mahsup edilmesi öngörülmüştür. Bu bağlamda Bakanlar Kurulu tarafından tespit edilen 10.000 YTL her yıl yeniden değerleme oranında arttırılmaktadır. Söz konusu miktar 2008 yılı için 11.600 YTL olmuştur.

Sözü edilen kararname ile aylık mahsup sisteminden yıllık nakit iade sistemine geçilmiştir. Bu bağlamda da iade edilecek katma değer vergisi tutarı 2008 yılında 11.600 YTL'yi aşan kısım ödenecek katma değer vergisinden mahsup edilebilecek, bu bağlamda da mahsuben iade edilecek katma değer vergisi tutarının çıktığı dönemden itibaren yıl sonuna kadar takip eden dönemlerdeki iade edilecek katma değer vergisi tutarı olarak işlem görmektedir. (V. Seviğ)

 

 

YARGI KARARLARINDA

 

KANUNİ TEMSİLCİLERİN ÖDEVLERİ

Danıştay 9. Dairesi E.2005/1063 K.2006/1242 T.12.4.2006

X Anonim Şirketinin ödenmeyen vergi borçlarının tahsili amacıyla bu şirketin kanuni temsilcisi olduğu belirtilen davacı şirket adına VUK'un 10. ve 6183 sayılı Kanunun mükerrer 35. maddeleri uyarınca ödeme emirleri düzenlenmişse de; VUK'un 10. maddesinde, tüzel kişilerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri tarafından yerine getirileceği ve kanuni temsilcilerin bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya sorumluların varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı, Türk Ticaret Kanununun 317. maddesinde de, anonim şirketlerin, idare meclisi tarafından idare ve temsil olunacağı hükme bağlanmış olup, bu hükümler uyarınca, tüzel kişiliğe sahip şirketlerin ödenmeyen veya bu şirketten tahsili olanaksız hale gelen amme alacaklarının tüzel kişiliği temsil edenlerin mal varlığından alınacak olması, tüzel kişiliğe sahip şirketleri idare ve temsile selahiyet yetkisinin tüzel kişiliğin gerçek kişilerine ait olacağının açık olması, TTK'nun 323.maddesinde, idare meclisinin şirketi temsile selahiyetli kimseleri, tescil edilmek üzere ticaret siciline bildirmek zorunda olduğunun belirtilmiş olması ve bu hükümlere göre, bir anonim şirketin vergi borcundan dolayı şirkete ortak olan başka bir tüzel kişiliğin VUK'nun 10.maddesi uyarınca sorumlu tutulup, 6183 sayılı Kanun hükümlerince adına ödeme emri düzenlenerek takip edilmesinin mümkün olmaması sebepleriyle, davacı şirketin diğer bir şirketin kanuni temsilcisi olması söz konusu olamayacağından, düzenlenen ödeme emrinde yasal isabet yoktur.

 

Danıştay 4. Dairesi E.2000/1332 K.2001/1288 T.5.4.2001

Y Limited Şirketinin vadesinde ödenmeyen vergi borçlarının tahsili amacıyla şirket müdürü olan davacı adına VUK'un 10. maddesi uyarınca ödeme emri düzenlenmişse de; bu maddeye göre tüzel kişilerden tahsil edilemeyen vergi alacakları dolayısıyla kanuni temsilcilerin sorumlu tutulup takibat yapılabilmesi için, amme alacağının tüzel kişilerin varlığından tamamen veya kısmen alınamadığının açıkça ve yasal prosedür uygulanmak suretiyle kesin olarak ortaya konması gerekirken, olayda, ödeme emrine konu vergi borçlarının sözü edilen şirket tarafından beyan edilen, ödenmeyen ve yargı kararıyla kesinleşen alacaklardan olmasının bu alacakların şirketten tahsil olanağı kalmadığı hususunun ortaya konulmasına engel olmaması ve dosyada bulunan belgelerden şirket hakkında icrai takibe başlanıldığı, ödeme emri ve haciz varakalarının düzenlendiği, bu işlemlerin sonunda şirketin herhangi bir mal varlığına rastlanılmadığı ya da haczedilen malların paraya çevrilmesine karşın borcu karşılamaya yeterli olmadığı konusunda bir bilginin yer almaması sebepleriyle, vergi borcunun şirketten tahsil olanağı kalmadığı açık ve kesin olarak ortaya konulmadan kanuni temsilci adına düzenlenen ödeme emrinde yasal isabet yoktur.

 

Danıştay 7.Dairesi E.1999/905 K.1999/3471 T.26.10.1999

Davacı, şirketin motorlu taşıtlar vergi borcu nedeniyle adına düzenlenen ödeme emrinin, şirketteki hisse oranının % 5 olmasından bahisle iptalini istese de; 213 sayılı Vergi Usul Kanunun 10. maddesinde kanuni temsilcilerin sorumluluğu konusunda hisse itibariyle herhangi bir ayırım yapılmamış olması ve kanuni temsilcinin sorumluluğunun şirketteki hissesi ile sınırlı olmamasından dolayı, düzenlenen ödeme emri yasaya uygundur.

 

 

 

 

ÖZELGELERDE ŞÜPHELİ VE DEĞERSİZ ALACAKLAR

 

1. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 2.3.2007 tarih ve 660 sayılı özelgesi;

"VUK'nun 323. maddesi düzenlemesi gereğince, şüpheli alacak karşılığı ayrılmasında temel unsur, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olan bir alacağın tahsilinin şüpheli hale geldiği yılın değerleme gününde karşılık ayrılabilecektir.Bu sebeple, vadesi gelmeyen alacak şüpheli alacak olarak değerlendirilmez. Ayrıca, alacağın şüpheli hale geldiği yılda karşılık ayırmayan mükellefler daha sonraki yıllarda söz konusu alacak için karşılık ayıramazlar."

 

2. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 24.3.2008 tarih ve 8064 sayılı özelgesi;

"İflas masasınca yapılan borç ödemeleri için yapılan taksimin sonunda alacaklıların alacaklarının tamamının ödenememesi halinde, icra müdürünce ödenmeyen bu tutarlar için alacaklılara ‘aciz belgesi' verilir. Aciz belgesinin verilmesi burada alacağı sona erdirmemekte bilakis, söz konusu alacak borçluya karşı kuvvetlendirilmiş biçimde mevcut olmaya devam etmektedir. VUK'un 322. maddesi kapsamında değersiz alacaklarda ise, alacağın kazai yani bir mahkeme kararına göre veya kanaat verici bir belgeye göre tahsiline imkan kalmaması hali söz konusudur. Bu hüküm ve açıklamalar gereğince, bir alacağın aciz vesikasına veya aynı mahiyette başka bir belgeye bağlanması halinde, son bulan bir alacaktan veya tahsili imkansız hale gelen bir alacaktan söz edilemeyeceği için, söz konusu belgelere istinaden ilgili alacağın değersiz alacak olarak doğrudan zarar yazılması mümkün değildir."

 

3. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 11.2.2008 tarih ve 1017 sayılı özelgesi;

"Bir alacağın şüpheli alacak olarak kabul edilebilmesi için söz konusu alacağın ciddi olarak takip edildiğinin yargıdan veya icra makamlarından alınacak belgelerle tevsiki gerekir. Mesela, alacağın dava ve icra takibi aşamasında olması söz konusu alacağın şüpheli hale geldiğini göstermez. Böyle bir alacak için karşılık ayrılabilmesi için davasının mahkemede görülmekte olması veya icraya intikal etmiş bir ihtilaf söz konusu ise ödeme emrine bağlanmış olması gerekir. Bazı durumlarda ise, alacağın tahsili için yapılacak masraflar (avukat ücreti, noter veya mahkeme masrafı vs.) söz konusu alacak tutarı kadar veya daha fazla olabilmektedir. Böyle durumlarda da söz konusu alacak için de karşılık ayrılması mümkündür. Ancak bu şekilde karşılık ayrılacak alacaklarda tahsil edilmemiş küçük alacakların her bir müşteri itibariyle topluca dikkate alınması gerekir."

 

4. Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 13.2.2007 tarih ve 32 sayılı özelgesi;

"Mal satım bedeli olarak alınan sonrada bayisi olunan şirkete cari hesapların karşılığı olarak ciro edilen çeklerin, asıl borçlusu firmanın ödeme kabiliyetini yitirmesi sebebiyle karşılıksız çıkması sebebiyle, ciro eden şirket tarafından çek bedelleri ödenmiştir. Bununla beraber, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi gereğince bayisi olunan şirket tarafından asıl borçlu şirket aleyhine icra takibi başlatılmıştır. Böyle bir durumda, bayi olan şirketin aktifinde bulunan söz konusu alacak için, bayisi olunan firma tarafından asıl borçlu şirket aleyhine başlatılan icra takibine konu dosyanın, alacak ve temlik haklarının tüm vecibeleriyle birlikte şirkete devredilmesi şartıyla, icra safhasında bulunan alacağa, VUK'nun 323. maddesine göre şüpheli ticari alacak karşılığı ayrılması mümkündür."

 

5. Ankara Valiliği İl Defterdarlığı'nın 1.9.2005 tarih ve B.07.4.DEF.0.06.14/32323 sayılı özelgesi;

"Bir alacağın şüpheli alacak niteliği kazanabilmesi için alacakla ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bir şirketin, ticaretini yapacağı veya üreteceği mal veya hizmetin maliyetiyle ilgili olmayan alacaklarının tahsili icra aşamasına gelse bile şüpheli alacak olarak değerlendirilmesi ve karşılık ayrılması mümkün değildir. Diğer bir ifade ile ticari ve zirai kazançta tahakkuk esasının geçerli olması nedeniyle ancak daha önce hasılat kaydedilen bir alacağın şüpheli alacak niteliğini kazanması mümkündür. Yani, bu şekilde hasılat kaydedilip üzerinden vergi ödenen (kurumlar vergisi) alacak, vergilendirildikten sonra tahsil edilemezse şüpheli alacak haline gelir. Bu sebeplerle, genel kredi sözleşmesi kapsamında kefili olunan şirketin bankaya olan borcunu ödeyememesi nedeniyle, borca karşılık ipotek olarak verilen ve şirket aktifinde kayıtlı gayrimenkulün icra yoluyla satılması nedeniyle, kefil olunan şirketten rücu yoluyla tahsili için icraya müracaat edilen tutar için VUK'nun 323. maddesine göre şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün değildir."

 

6. Antalya Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 2006 tarih ve 45 sayılı özelgesi;

"Kamu idare ve müesseselerinden tahsil edilemeyen alacaklar için karşılık ayrılması söz konusu olamaz."

 

 

 

SÖZÜN ÖZÜ

 

Bir insanı cevapları ile değil de soruları ile yargılayınız

 

Voltaire

 

Kaynak:Referans Gazetesi