slider 735 slider 734 slider 733 slider 732 slider 730 slider 729 slider 727 slider 725

Tarih : 18.12.2007

Cari hesap yoluyla ortağa borç para verilmesi KDVye tabi midir"

Yargı, 2007 yılı öncesinde vermiş olduğu pek çok kararda cari hesap yoluyla ortağa borç para verilmesi işlemlerinin katma değer vergisine tabi olmadığı yönünde kararlar vermiştir.

 Ancak 2007 yılında gerek Danıştay Dördüncü Dairenin 24.05.2007 tarih ve 2007/1741 sayılı kararında  gerekse Danıştay Dokuzuncu Dairenin ortaklardan alacaklar hesabına yürütülen faizler için katma değer vergisi uygulanması yönünde kararları mevcuttur. Diğer taraftan, Maliye Bakanlığı özelgelerinde de ortaklara borç para vermek suretiyle gerçekleştirilen finansman hizmetlerinin banka ve sigorta muameleri vergisi kapsamına girmediğinden ve katma değer vergisine tabi tutulması gerekliliğinden bahsedilmektedir.

DANIŞTAY KARARLARI

Danıştay 4. Daire

Tarih         : 24.05.2007

Esas No   : 2006/542

Karar No  : 2007/1741

KDVK Md. 1/1

CARİ HESAP YOLUYLA ORTAĞA BORÇ PARA

VERİLMESİNİN KDVYE TABİ OLDUĞU

Ortaklarına cari hesap yoluyla borç para veren şirketlerin, bu işi mutad meslek halinde ve para kazanma amacıyla yapmaları nedeniyle BSMVye tabi tutulmaları mümkün değildir. Dolayısıyla ortaklara borç para verilmesi işlemi ticari faaliyet kapsamında KDVye tabi olup, borç verme işlemi nedeniyle tahakkuk ettirilen faiz tutarı üzerinden KDV hesaplanması gerekmektedir.

İstemin Özeti: 2003/12 dönemi için ihtirazi kayıtla verilen beyanname üzerinden tahakkuk ettirilen katma değer vergisinin kaldırılması istemiyle dava açılmıştır. Vergi Mahkemesi kararıyla, 6802 sayılı Gider Vergileri Kanununun 28. maddesinin 3. fıkrasında, 2279 sayılı Kanuna göre ikraz işleriyle uğraşanlarla, ikinci fıkrada belirtilen muamele ve hizmetlerden herhangi birini devamlı olarak yapanların, bu Kanunun uygulanmasında banker sayılacakları belirtilmiş, 2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanunu ek ve değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kaldıran 30.09.1983 günlü ve 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 3. maddesinde de, devamlı ve mutad meslek halinde, faiz veya her ne ad altında olursa olsun bir ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle, ödünç para verme işleriyle uğraşan veya ödünç para verme işlerine aracılık eden ve kendilerine faaliyet izni verilen gerçek kişilerin ikrazatçı sayılacakları hükmüne yer verildiği, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 17. maddesinin 4. fıkrasının (e) bendinde ise, banka ve sigorta muameleleri vergisinin kapsamına giren işlemler ile sigorta acente ve prodüktörlerinin sigorta muamelelerine ilişkin işlemlerinin katma değer vergisinden müstesna olduğunun hükme bağlandığı, belirtilen yasal düzenlemelere göre, ivaz karşılığı borç para verme işiyle devamlı ve mutad meslek halinde uğraşanların bu işten elde ettikleri kazancın, katma değer vergisine tabi olmayıp, banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi olduğunun anlaşıldığı, 2003/12 dönemine ilişkin katma değer vergisi beyannamesini, ihtilaflı dönemde ortaklar cari hesabı üzerinden tahakkuk ettirilen faiz gelirinin katma değer vergisine tabi olmadığı ihtirazi kaydı ile veren davacının itirazı dikkate alınmayarak dava konusu tahakkuk yapılmış ise de, davacı kurumun ortaklarına ödünç para vererek karşılığında faiz tahakkuk ettirmesi işlemi banka ve sigorta muameleleri vergisine konu bir işlem olduğundan, katma değer vergisine tabi olmadığı, ayrıca, ortakların alacak hesabının adatlandırma yöntemiyle yıl sonunda faiz hesaplanması, tamamen kayıtlar üzerinden yapılan bir işlem olduğundan katma değer vergisinin konusuna girmediği gerekçesiyle tahakkukun kaldırılmasına karar vermiştir. Davalı İdare, yapılan tahakkukun yasal olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.

Karar: Davacı şirketin, ortaklarına borç para vermek suretiyle elde ettiği finansman geliri için, 2003/12 dönemine ilişkin olarak ihtirazi kayıtla verilen beyanname üzerinden tahakkuk ettirilen katma değer vergisini kaldıran Vergi Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

6802 sayılı Gider Vergileri Kanununun 30. maddesinde, banka ve sigorta muameleleri vergisinin mükellefleri banka ve bankerlerle sigorta şirketleri olarak belirlenmiş, mevzu ve vergiyi doğuran olay ise 28. maddesinde düzenlenmiştir. Bu çerçevede, bankerlerin yapmış oldukları banka muamele ve hizmetleri dolayısıyla kendi lehlerine  her ne nam ile olursa olsun nakden veya hesaben aldıkları paraların banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi olduğu belirtilmiştir. Bankerlerin nakden ve hesaben aldıkları paralar arasında, maddedeki parantez içi hükmü ile sair adlarla faiz ve benzeri menfaat sağlamak üzere devamlı olarak para toplama işi ile uğraşanların topladıkları paralara sağladıkları gelir ve menfaatler üzerinden komisyon, ücret, hizmet karşılığı gibi adlarla aldıkları paralar da sayılmıştır. 28. maddenin son fıkrasında, 2279 sayılı Kanuna göre ikraz işiyle  uğraşanlarla yukarıda belirtilen muamele ve hizmetlerden herhangi birini devamlı olarak yapanlar da bu Kanunun uygulanmasında banker sayılmıştır.

2279 sayılı Kanunu yürürlükten kaldıran 90 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, faiz veya her ne ad altında olursa olsun bir ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle sürekli olarak ödünç para verme işleriyle uğraşan gerçek kişilerin ve finansman şirketleri ile faktoring şirketlerinin faaliyetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesine ilişkindir. Anılan Kanun Hükmünde Kararnamede ikrazatçı tanımlanırken, faaliyetin devamlı ve mutad meslek halinde yapılması ile gerçek kişiler tarafından yapılması hususları önemle vurgulanmıştır.

Açıklanan bu düzenlemeler, ortaklarına borç para vermek suretiyle örtülü kazanç dağıttığı ileri sürülen ve tüzel kişiliği olan kurumlar vergisi mükellefi açısından değerlendirildiğinde, mutad meslek halinde yapılan bir ödünç para verme işi bulunmadığı ya da farklı bir ticari veya sınai faaliyet alanı bulunup gerçekte ödünç para verme yoluyla para kazanma amacı olmayan, aynı zamanda lehe aldığı bir para da bulunmayan şirketin, bu işlemleri nedeniyle banka ve sigorta muameleleri vergisi mükellefi olamayacağını ortaya koymaktadır.


3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 1. maddesinin birinci fıkrasında, Türkiyede yapılan ve maddede sayılan işlemlerin katma değer vergisine tabi olduğu belirtildikten sonra, 1. bentte, ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlere yer verilmiştir. Yasanın 2. ve 3. maddelerinde teslim sayılan işlemler, 4. ve 5. maddelerinde ise, hizmet ve hizmet sayılan işlemler tanımlanmıştır. Anılan maddelere göre katma değer vergisinin, bir mal hareketine veya bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmamayı taahhüt etmek gibi şekillerde gerçekleşen ya da vergiye tabi bir hizmetten, işletme sahibinin, personelinin veya diğer şahısların karşılıksız yararlanması şeklinde oluşan bir hizmete bağlı bir işleme dayandırıldığı görülmektedir.
 
Dosyanın incelenmesinden, davacı şirketin ortaklarına, cari hesap yoluyla borç para verdiği ve bu suretle faiz geliri elde ettiği, bu geliri için 2003/12 dönemine ilişkin olarak ihtirazi kayıtla verilen beyanname üzerinden katma değer vergisi tahakkuku yapıldığı anlaşılmaktadır.

3065 sayılı Kanunun yukarıda açıklanan hükümleri karşısında, ortaklarına borç para vermek suretiyle faiz geliri elde edilmesinin anılan Kanun kapsamında ticari faaliyet olarak kabul edilmesi ve dolayısıyla söz konusu borç verme işlemi sonucu elde edilen faiz  gelirlerinin katma değer vergisine tabi olması gerektiği açık olduğundan, ihtirazi kaydı dikkate alınmayarak davacı adına yapılan tahakkukta hukuka aykırılık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davalı idare temyiz isteminin kabulüyle Vergi Mahkemesinin kararının bozulmasına oybirliğiyle karar verildi.