slider 735 slider 734 slider 733 slider 732 slider 730 slider 729 slider 727 slider 725

  Yazdır

Tarih : 14.07.2008

Yazar : Bumin DOĞRUSÖZ

Bir mükellef hakkı: Faiz

14.07.2008 | Bumin Doğrusöz | Yorum

 

Üzerinize düşen vergiyi zamanında tahakkuk ettirmezseniz veya eksik tahakkuk ettirirseniz, bu husus tespit edildiğinde borcunuzu, Hazine'nin parasını kullandığınız süreye göre hesaplanacak faizi ile birlikte ödersiniz. Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesine göre, eksikliği tespit edilen verginin normal olarak olması gereken vadesi ile tespit edilen eksikliğin kesinleşmesi arasında geçen süreye göre gecikme faizi hesaplanır.

Bu gecikme faizi piyasa faiz oranının üzerinde bir faizdir. Bir başkasından, örneğin bankadan borç alıp faiz ödeseniz, ödediğiniz faizi gider yazabilirken, gecikme faizini gider de yazamazsınız.

Yani devlet, kendi parasının mükelleflerce haksız olarak kullanılmasının bedelini, hem oran olarak hemde gider yazdırmayarak oldukça yüksek belirlemiştir.

Peki, Hazine sizin paranızı haksız olarak kullanırsa, size ne öder" Kanunlara göre, hiçbir şey ödemez. Çünkü hukuk devletinin adil vergi sistemi, mevzuatında böyle bir durumu öngörmemiştir.

112. madde ise sadece Vergi İdaresi'nin vergi iadelerini, iadeye hak kazanmak için gereken belgelerin tamamlanmasından itibaren üç ay içinde ödememesi halinde, hak sahibine gecikme faizinin daha düşük orandaki tecil faizi oranında faiz ödenmesini öngörmüştür. Üstelik mükellefe gelince daha düşük ödenen bu faiz, mükellefin geliri kabul edilir. Yani bir de vergilendirilir. Zaten belgelerin eksik olup olmadığını idare belirlediğinden, bu üç aylık sürenin bir türlü dolmaması da mümkündür.

Haksız yere tahsil edilen verginin mükellefe geri ödenmesinde kanun, faiz ödenmesini öngörmemiştir. Örneğin; ihtirazi kayıtla ödenen verginin mahkeme kararı ile geri alınmasında veya yapılan bir cezalı tarhiyatta dava sırasında faizi durdurmak için ödeme yapan mükellefin ödediği tutarı mahkeme kararı ile geri almasında, bu tutarların hazine tarafından haksız olarak kullanılmasına rağmen faiz ödenmesi söz konusu değildir. (Haksız kullanım diyorum, çünkü mahkemelerin iadeye karar vermesi, tahsilatın haksızlığını gösterir.)

Oysa anayasamıza göre, Devlet eylem ve işlemleri ile vereceği zararlardan sorumludur. İdari sorumluluk hukukuna göre de bu böyledir. Yolda giderken elektrik direği devrilse, yasalarda bu ihtimal yazmamasına rağmen idari yargı, sorumluluk hukuku uyarınca idareyi tazminata mahkûm eder. Ancak vergi yargısı, aktaracağımız karara kadar, kanunda açık hüküm olmadıkça, vergi idaresinin tazminat ödemeyeceği anlayışını taşımıştır.

Nihayet Danıştay 7. Dairesi'ne intikal eden bir olayda Daire, mükellefin parasını haksız kullanan hazinenin, haksız kullanım süresi için faiz ödenmesi gerektiğine karar vermiştir. Hem de mükellefin geç ödemede karşılaştığı gecikme faizi oranında.

Dava konusu olayda, finansal kiralama yoluyla ithal edilen bir uçak dolayısıyla, taşıt alım vergisi tahsil edilmesi yolundaki işlemin iptali ve ihtirazi kayıtla ödenen tutarın tahsil tarihinden itibaren yasal faiz ile iadesi istenilmiştir. Davaya bakan İstanbul 9. Vergi Mahkemesi 6.11.2000 günlü ve E:2000/734, K:2000/1719 sayılı kararıyla; alınan verginin haksız olduğuna ve dolayısıyla iptaline ve iadesine karar vermekle birlikte, Kanunlarda bu konuda bir hüküm olmadığı gerekçesi ile faiz talebinin de reddine karar vermiştir.

Bu karar, Danıştay Yedinci Dairesi'nce 24.2.2005 tarih ve E:2001/1208, K:2005/239 sayılı kararla; alınan verginin haksız olduğuna ilişkin kısmı için onanmakla birlikte faize ilişkin kısmı için bozulmuştur. Bozma gerekçesi şöyle özetlenebilir: "Ekonomilerde paranın, sahibine yarar sağlayan bir ekonomik değer olduğu, paranın sahibi dışında kalanlarca kullanılması halinde bu yarardan mahrum kalınması yanında, yüksek enflasyon etkisinde olan ekonomilerde, enflasyon oranı ölçüsünde paranın alım gücünü yitireceği, Anayasa Mahkemesi'nin 15.12.1998 gün ve E:1997/34; K:1998/79 sayılı kararında da enflasyonun ve buna bağlı olarak oluşan döviz kuru, mevduat faizi, Hazine bonosu ve Devlet tahvili faizi oranlarının yüksekliğinin borçlunun yararlanması, alacaklının ise zarara uğraması sonucunu doğurduğu, hukuk sistemlerinde paranın sahibinden başkası tarafından kullanılmasının neden olduğu bu zararın, "faiz" adı altında yapılan ek ödemelerle karşılanmakta olduğu, Anayasa Mahkemesinin 21.9.1988 gün ve E:1988/7; K:1988/27 sayılı kararında da Vergi Usul Kanununun 112. maddesinde öngörülen "gecikme faizi"nin bu yönde nitelendirildiği, bu açıklamalara göre; faizin, paranın sahibinden başkası tarafından kullanılmasının sahibine vermiş olduğu zararın "tazminat"ı niteliğinde olduğu, bu zararın, vergilendirme işlemlerinde, Devlet yönünden, vergi mükelleflerinin vergi ödevlerini zamanında ve gereği gibi yerine getirmemeleri sebebiyle verginin zamanında tahakkuk ettirilememesi; mükellefler yönünden ise, hukuka aykırı vergilendirme işlemlerine dayanarak vergi tahsilatı yapılmasıyla doğduğu, Hukuk devletlerinde, böyle bir zararın faiz ya da başka adlı tazmini için açık yasa hükmüne gerek olmadığı, aksine anlayışın; anayasanın 125'inci maddesinin son fıkrasında yer alan, "İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür" amir hükmü ile bağdaştırılamayacağı, Vergi Usul Kanununun 112/3 ve 4. fıkralarında öngörülen düzenlemelerin de, anayasaya ve Hukuk Devleti İlkesine aykırılığı açıklanan söz konusu anlayışa hukuki dayanak olamayacağı, "İdari Rejim"i kabul eden hukuk sistemlerinde, idarenin hukuka aykırı işlem ve eylemlerinden dolayı idare edilenlerin uğrayacakları her türlü zararın tazmininin, "İdarenin Sorumluluğu" ile ilgili kurallarca sağlanacağı, idarenin hukuka aykırı işlem ve eylemlerinin hizmet kusuru oluşturduğu ve bu işlem ve eylemlerden doğan zararların, idare tarafından, kusurlu sorumluluk esaslarına göre tazmin edilmesinin Danıştayın istikrarlı ve yerleşik içtihadı olduğu, olayda; davacının ihtirazi kaydının İdarece, benzer davalarda istikrarlı biçimde verilen Danıştay kararlarına rağmen kabul edilmediği, bu şekilde yapılan tahakkukun kanuna aykırılığının mahkeme kararı ile kesinleştiği, idarece bu şekilde gerçekleştirilen hukuka aykırılığın hizmet kusuru niteliğinde olduğu, davalı idarenin, hukuka aykırı vergilendirme ve tahsil işlemleriyle davacıya vermiş olduğu maddi zararı karşılamasının zorunlu olduğu; hazine açısından zararın telafisinde ölçüt olan gecikme faizinin, hukuka aykırı olarak yapılan vergi tahsilatlarında da aynen mükellef için de söz konusu olması gerektiği, ödenecek tazminatın anılan gecikme faizinin oranına göre, bu tutarın Hazine'de kaldığı süre için hesaplanacak miktar kadar olmasının da, anayasada öngörülen eşitlik ve adalet ilkelerinin gereği olduğu" gerekçesiyle, mahkeme kararının faiz isteminin reddine ilişkin karar bozulmuştur.

Ancak ne var ki İstanbul 9.Vergi Mahkemesi, faiz konusunda bozma kararına uymayarak, önceki Kararında ısrar etmiştir. Bunun üzerine temyiz başvurusu dolayısıyla konu Vergi Dava Daireleri Kurulu'na intikal etmiştir.

Peki, orada karar ne yönde oluştu" Bunun cevabı da, köşemizin sınırları dolayısıyla gelecek yazımızda.

 

Kaynak:Referans GazetesiÜzerinize düşen vergiyi zamanında tahakkuk ettirmezseniz veya eksik tahakkuk ettirirseniz, bu husus tespit edildiğinde borcunuzu, Hazine'nin parasını ...

( KB)