slider 735 slider 734 slider 733 slider 732 slider 730 slider 729 slider 727 slider 725

  Yazdır

Tarih : 09.07.2008

Yazar : Dr.Veysi SEVİĞ-Bumin DOĞRUSÖZ

Şirketin çalışanına kiraladığı konut gider gösterilemez

Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz

09.07.2008 | Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz | Yorum

Şirketler tarafından kiralanan ve çalışanlara tahsis edilen konutlar için yapılan kira ödemeleri, ücret ödemeleri gibi kabul edilir. Dolayısıyla konutlardan yararlananların gelir vergisi stopajları buna göre hesaplanır. Kira bedelleri de bu koşullar içinde giderleştirilemez.

 

 

SORU: Yabancı ortaklı bir anonim şirketiz. Türkiye'de faaliyet göstermek üzere yapılmakta olan fabrika ve yan tesisler için istihdam ettiğimiz personelin konaklaması için iki ev kiralamış bulunuyoruz. Bu evlerin kiralanması sırasında ev sahipleri ile bir yıllık kira sözleşmesi yapmış olup, söz konusu kira sözleşmeleri işin gereği olarak bir yıl daha tarafımızdan uzatılabilecektir. Kira bedeli altışar aylık peşin olarak ödenmektedir. İlk altı aylık kira bedeli ödenmiş bulunmaktadır. Bu kira bedelini kayıtlarımıza intikal ettirmek mümkün müdür"

 

YANIT: Gelir Vergisi Yasası'nın 70. maddesi uyarınca söz konusu maddede yer alan mal ve hakların kiraya verilmesi karşılığında elde edilen gelir gayrimenkul sermaye iradı olarak kabul edilmektedir. Diğer yandan yasal düzenleme gereği söz konusu gayrimenkullerin kiralanması nedeniyle yapmış olduğunuz ödemeler yüzde 20 oranında gelir vergisi kesintisine tabi tutulması gerekmektedir. Bu bağlamda ödemiş bulunduğunuz kira bedeli üzerinden Gelir Vergisi Yasası'nın 94/5-a maddesi uyarınca yüzde 20 oranında kesinti yaparak bu miktarı muhtasar beyanname ile beyan etmek ve ilgili vergi dairesine yatırmak gerekmektedir.

Söz konusu yerlerin çalışanların yararlanması amacıyla kiralanması, çalışanların elde etmekte oldukları ücretleri de vergisel açıdan etkilemektedir. Şöyle ki;

* Gelir Vergisi Yasası'nın 61. maddesinde yer alan tanımlamadan anlaşılacağı üzere "Ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir."

* Aynı yasanın 23/9. maddesi uyarınca da "Genel olarak maden işletmelerinde ve fabrikalarda çalışan işçilere ve özel kanunlarına göre barındırılması gereken memurlarla müstahdemlere konut tedariki ve bunların aydınlatılması, ısıtılması, yakıt ve suyunun temini suretiyle sağlanan menfaatler ile mülkiyeti işverene ait brüt alanı 100 metrekareyi aşmayan konutların hizmet erbabına mesken olarak tahsisi suretiyle sağlanan menfaatler gelir vergisinden istisna edilmiş olup, vergiye tabi tutulmamaktadır.

* Gelir Vergisi Yasası'nın 63.maddesinin son fıkrası uyarınca "Hizmet erbabına verilen ayınlar, verildiği gün ve yerdeki ortalama perakende fiyatlarına göre; konut tedariki ve sair suretle sağlanan menfaatler, konutun emsal kirasına veya menfaatin emsal bedeline göre değerlenir."

Bu durumda şirketiniz tarafından kiralanan ve çalışanların yararlanmasına tahsis edilen konutlar için yapılan kira ödemelerinin brüt tutarının çalışanlara ücret olarak verilen ayni nitelikte bir ödeme olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla konut olarak kiralanan gayrimenkuller için ödenen kira bedellerinin brüt tutarının her ay altıda birinin konutlardan yararlanan işçi sayısına bölünerek ücretlerine eklenmesi ve bu konutlardan yararlananların gelir vergisi stopajlarının buna göre hesaplanması gerekmektedir. Kira bedellerini bu koşullar içerisinde giderleştirmeniz mümkündür.(V. Seviğ).

 

VERGİ BORCUNUN TAKSİTLENDİRİLMESİ

SORU: Vergi dairesine olan borçlarımızı içinde bulunduğumuz ekonomik sorunlar nedeniyle ödeyemiyoruz. Bu konuda yapmış bulunduğumuz yazılı başvuru üzerine vergi dairesi bize teminat göstermemiz halinde sizin borcunuzu taksitlendirebiliriz diyor. Bizim vergi dairesine olan borcumuz 60.000 YTL civarında, ancak bizden istenen teminat miktarı bunun üzerinde.

Yapılan yeni kanun değişikliğinden biz yararlanamaz mıyız"

 

YANIT: Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkındaki yasanın 48.maddesinin 2.fıkrası uyarınca 01.07.2008 tarihinden itibaren "… amme borçlusunun alacaklı tahsil daireleri itibariyle tecil edilen borçlarının toplamı Elli Bin Yeni Türk Lirasını (bu tutar dahil) aşmadığı takdirde teminat şartı aranılmaz. Bu tutarın üzerindeki amme alacaklarının tecilinde, gösterilmesi zorunlu teminat tutarı Elli Bin Yeni Türk Lirasını aşan kısmın yarısıdır."

Buna göre; amme borçlusunun alacaklı tahsil daireleri itibariyle tecil edilecek borçları için teminat ancak borcun elli bin lirayı aşması halinde aranacaktır.

Bu bağlamda da tecil ve taksitlendirilecek amme alacaklarının toplam tutarının 50 bin lirayı aşması halinde gösterilmesi gereken teminat miktarı 50 bin lirayı aşan kısmın ancak yarısı olacaktır. Dolayısıyla sizin alacaklı vergi dairesine göstermek zorunda olduğunuz teminat miktarı (60.000-50.000= 10.000 : 2= 5.000 YTL'dir.)

Maliye Bakanlığı tarafından yayımlanan Tahsilat Genel Tebliğ Seri A sıra no:2'de de açıkça ifade edildiği üzere "her bir tahsil dairesince borçlunun tecil edilen borç toplamı 50.000 liraya ulaşıncaya kadar borçludan herhangi bir teminat göstermesi istenmeyecektir. Ancak, tecil edilen borç toplamı 50.000 lirayı aştıktan sonra ve tecil şartlarına uygun ödemeler devam ettiği müddetçe borçlu tarafından yapılacak her yeni tecil istemi sırasında, daha önce tecil edilmiş borçların 50.000 liralık kısmı için teminat aranılmamış olması nedeniyle, tecili talep edilen borcun yarısı değerinde teminat gösterilmesi istenecektir.

Bu açıklamalar çerçevesinde borçlu bulunduğunuz vergi dairesine başvurarak mevcut borcunuzun taksitlendirilmesini isteyebilirsiniz (V. Seviğ).

 

ASGARİ GEÇİM İNDİRİMİNDE YANLIŞLIK

SORU: İşyerimizde çalışan bir personelimizin çocuğu Şubat 2008'de 22 yaşında olup, üniversiteyi bitirmiş olmasına rağmen durumu bize bildirilmediği için kendisine Mart- Haziran aylarında da indirim uygulanmıştır. Bu durum ay sonu itibariyle fark edilmiş olup, kendisine Haziran aylığı da indirimli olarak ödenmiştir. Bu durumda yapılması gereken nedir"

YANIT: Gelir Vergisi Yasası'nın 32.maddesinin 2.fıkrası hükmüne göre "İndirimin uygulanmasında "çocuk" tabiri, mükellefle birlikte oturan veya mükellef tarafından bakılan 18 yaşını veya tahsilde olup 25 yaşını doldurmamış çocukları, "eş" tabiri ise, aralarında yasal evlilik bağı bulunan kişileri ifade etmektedir."

On sekiz yaşını doldurmuş çocuklardan öğrenimi sona erenler, öğrenimin sona erdiği ayı takip eden aydan itibaren anne veya babasının asgari geçim indirim hesabında dikkate alınmayacaktır. (Beyanname Düzenleme Kılavuzu HUD yayınları 2008, sf:119)

Dolayısıyla, şubat ayında Üniversite'den mezun olan ve bu nedenle eğitimi sona ermiş bulunan çocuk için Mart ayından itibaren asgari geçim indirimi uygulamasının yapılması doğru değildir. Böyle bir durumda söz konusu ücretliden haksız yere yararlanmış olduğu asgari geçim indiriminin vergi ziyaı cezası ve gecikme faizi ile birlikte geri alınması gerekecektir.

Bir başka anlatımla "haksız yere alınan asgari geçim indirimi tutarı ücretlilerden vergi ziyaı cezası ve gecikme faizi ile birlikte geri alınacaktır." (Türkay, İmdat "Asgari Geçim İndirimi Uygulamasında Çalışanlar ve İşverenler Tarafından Vergi Ziyaına Sebebiyet Verilmesi Halinde Uygulanacak Cezai Müeyyideler" Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi Sayı:55, sf:117-123 )

Ancak, sizin mükellefin size yapacağı yazılı başvurusu ile durumu vergi dairesine bildirmeniz halinde Vergi Usul Yasası'nın 371.maddesinden yararlanmanız ve dolayısıyla vergi ziyaı kesilmeksizin sadece gecikme faizi ile yararlanılmış olan asgari geçim indirimi miktarının iadesi vergi dairesine yapılabilir .(V. Seviğ).

 

 

YARGI KARARLARINDA

 

LİMİTET ŞİRKET ORTAĞININ TAKİBİ 

         

Danıştay 4.Dairesi E.2005/1964 K.2006/434 T.14.3.2006

X Limited Şirketinin ilgili yıllara ilişkin vergi borcunun tahsili amacıyla, şirketin eski ortağı olan davacı adına ödeme emri düzenlenmişse de; Amme Alacaklarının Tahsil usulü Hakkında kanunun 4369 sayılı Kanunun 35. maddesine göre, ödeme emri ile takip edilen kamu alacakları hangi vergilendirme dönemine için tahakkuk etmişse, şirket hakkındaki kanuni takip yolları tüketilmek koşuluyla bunların ödenmemesinde, yine aynı dönemde ortak olan kişi sorumludur. Ortağı olduğu şirket hakkında yapılan tarhiyat nedeniyle, ortak olan davacının, hisselerini devrettiği tarihten sonraki dönemlere ilişkin vergi borcundan sorumlu olması mümkün değildir. Hisselerini devrettiği tarihe kadarki şirketin vergi borçlarından anılan kanunda öngörülen usulde sorumlu tutulması gerekir. Ancak bu durumda dahi şirket borçlarından dolayı ortağın takip edilebilmesi için, öncelikle borcun şirketten tahsilinin olanaksız hale geldiğinin açıkça ortaya konması gerekir. Olayda bu durum somut olarak tespit edilmediğinden ve dosyadaki araştırmalar söz konusu borcun şirketten tahsilinin olanaksız hale geldiğini göstermediğinden, şirket hakkındaki yasal takip yolları tüketilmeden davacı adına gönderilen ödeme emrinde yasal isabet yoktur.

 

Danıştay 7.Dairesi E.2001/3306 K.2005/396 T.16.3.2005

Asıl borçlu Y Limited Şirketinin ödenmeyen vergi borçlarının tahsili amacıyla "ortak" sıfatıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davada, Mahkemece 1.9.1997'de şirket müdürü olarak 5 yıllığına yetkili kılınan ancak şirketteki hissesini 16.2.1999'da devreden davacının kanuni temsilci sıfatı sona erdiğinden bahisle, "kanuni temsilcilerin" sorumluluğuna ilişkin düzenlemelere dayanılmak suretiyle ödeme emrinin iptaline karar verilmişse de; VUK'un 10., 6183 sayılı Kanunun 35. Ve Ticaret Kanununun 532. maddelerine göre, limitet şirketten tahsil olanağı kalmayan amme borçlarından dolayı ortaklar için öngörülen sorumluluğun, ortak sıfatına ve ortaklık payına bağlı olması sebebiyle, olayda asıl borçlu şirketin vergi borçlarının, şirketteki hisselerini devreden davacıdan istenilmesinde hukuka uyarlık olmadığından, yerel mahkeme kararı sonucu itibariyle yerindedir.

 

Danıştay 4. Dairesi E.1996/2933 K.1996/4117 T.12.11.1996

Davacının ortağı bulunduğu X Limited Şirketinin muhtelif vergi borçlarının ödenmemesi üzerine davacının menkul malı ... tarihli haciz tutanağıyla haczedilmişse de; 6183 sayılı yasanın 35. maddesine göre "şirketin vergi borcunun şirketin mal varlığından tahsilinin mümkün olmamasından söz edilerek, ortağın takibine şirketteki sermaye miktarını içeren bir ödeme emri düzenlenerek başlanabileceği, alacağın ödeme emri ile istenilip tahsili sağlanamadığı hallerde müteakip işlemler yapılabileceğinden ancak bu husus sabit olduktan sonra yine şirket ortağı hakkında bu kanunda belirtilen usullere uygun olarak düzenlenecek bir haciz varakasına dayanılarak haciz işlemleri uygulanabileceğinden; kamu alacağının borçlu şirket adına düzenlenen ödeme emriyle istenerek, tahsilatın sağlanamaması üzerine davacının menkul malına haciz konulduğu olayda, davacıya ödeme emri tebliğ edilerek alacağın tahsilinin sağlanması, bu ödeme emri kesinleştikten sonra öngörülen usul çerçevesinde haciz kararı alınıp, haciz varakasının düzenlenmesi ve davacıya ait varlığın haczi gerekirken, bu hususlara uyulmadan yapılan haciz işleminde isabet bulunmamaktadır. 

 

 

ÖZELGELERDE

 

AMORTİSMAN

 

1. Gelirler Genel Müdürlüğü'nün 10.4.2000 tarih ve 16138 sayılı özelgesi;

"Mükelleflerin fevkalade amortisman ayırma taleplerinde ilişkin olarak ilgili Bakanlıkça fevkalade amortismana tabi tutulacak iktisadi kıymetlerin belirlenmesinden sonra, bu iktisadi kıymetlerden yılda 3000 saate kadar kullanılanları normal amortisman oranı, yılda 3001 ilâ 4800 saat arası çalıştırılanları normal amortisman oranının %25 fazlası, yılda 4800 saatten uzun süre kullanılanları ise normal amortisman oranının %30 fazlası belirlenmek suretiyle amortismana tabi tutulurlar. Şirketin yılda 4800 saatten fazla kullandığı ve azalan bakiyeler usulüne göre amortismana tabi tuttuğu iktisadi kıymetin fevkalade amortismanının tespitinde yine normal amortisman oranı üzerinden hesaplanan %30'luk fark ilave edilir. Şirketin daha sonra bir incelemeye tabi tutulması halinde, fevkalade amortismana tabi tutma işleminin kabulü için söz konusu kıymetlerin yılda kaç saat kullanıldığının belgelerle tevsiki zorunludur."

 

2. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 28.4.2006 tarih ve 3670 sayılı özelgesi;

"Değeri, VUKun 313. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen miktarı aşmayan (Bu miktar 1.1.2008'den itibaren geçerli olmak üzere 378 no'lu VUK Genel Tebliği ile 600 YTL olarak belirlenmiştir.) iktisadi kıymetlerin doğrudan gider yazılması, değeri bu miktarı aşan ve şirkette bir yıldan uzun süre kullanılan kıymetlerin ise amortismana tabi tutulması gerekir. Bununla beraber, iktisadi ve teknik bütünlük arzeden ve şirkette bir yıldan uzun süre kullanılan makine ve teçhizatların alımlarında değerleri toplu olarak dikkate alınır.

 

3. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 22.3.2007 tarih ve 1855 sayılı özelgesi;

"VUK'nun 329. maddesinin 1. fıkrasında; yangın, deprem, sel, su basması gibi afetler yüzünden tamamen veya kısmen ziyaa uğrayan amortismana tabi iktisadi kıymetler için alınan sigorta tazminatının bunların değerinden (amortismanlı olanlarda ayrılmış olan amortisman çıktıktan sonra kalan değerden) fazla veya eksik olduğu takdirde farkın kâr veya zarar hesabına aktarılacağı düzenlenmiştir. Bu sebeple, yangında zarar gören makine ve teçhizatla ilgili olarak sigortadan tazminat alınması halinde, bu kıymetler için VUK'nun 317. maddesi uyarınca fevkalade amortisman ayrılması mümkün değildir."

 

4. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 2.7.2007 tarih ve 1858 sayılı özelgesi;

"VUK'nun 327. maddesi hükmü ve konuya ilişkin düzenlemeler içeren 339, 365 ve 333 sıra no'lu VUK Genel Tebliğ hükümleri gereğince, kiralanan arsa üzerinde yapılan ve özel maliyetler kapsamında yer alan giderlerin, kira süresi belli ise kira süresine göre eşit yüzdelerle, kira süresi belli değil ise 5 yılda %20 amortisman oranı ile itfa edilmesi gerekir."

 

5. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 17.4.2008 tarih ve 11532 sayılı özelgesi;

"1 seri no'lu KVK Genel Tebliği'nin ‘Ar-Ge harcamalarının izlenmesi' başlıklı bölümünde, kurumların, hesap dönemi içinde gayrimaddi hakka yönelik yaptıkları araştırma ve geliştirme harcamalarının tamamını aktifleştirmek zorunda oldukları, ancak, gayrimaddi hakka yönelik olmayan ve VUK hükümleri çerçevesinde aktifleştirilmesi gerekmeyen harcamaların doğrudan gider yazılabileceği, proje sonucu ortaya bir gayrimaddi hak çıkması halinde, aktifleştirilmesi gereken bu tutarın amortisman yoluyla itfa edileceği belirtilmiştir. Faydalı ömür ve amortisman oranları ise 33, 339, 365 sıra no'lu VUK Genel Tebliğlerinde listeler halinde açıklanmıştır. Bu kapsamda araştırma ve geliştirme giderlerinde faydalı ömür 5 yıl ve amortisman oranı

%20 olarak belirtilmiştir. Bu hüküm ve açıklamalara göre, şirket bünyesinde gerçekleştirilen yeni ilaç formüllerinin bulunması ve yeni ilaç etken maddelerinin geliştirilmesine yönelik Ar-Ge projeleri sonucu ortaya bir gayrimaddi hak çıkması halinde, proje için katlanılan giderlerin tamamının aktifleştirilerek, 333 sıra no'lu VUK Genel Tebliği'ne ekli liste uyarınca %20 amortisman oranı üzerinden 5 yılda itfa edilmesi gerekir."

 

6. Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 19.6.2007 tarih ve 32313 sayılı özelgesi;

"İşletmede kullanılan tesis, cihaz ve makinelerin arızalanması durumda yedek olarak kullanıma hazır halde bulunan iktisadi kıymetlerin, aktifleştirildikleri yıldan başlayarak iktisadi kıymet için belirlenen faydalı ömür ve amortisman oranları dikkate alınarak amortismana tabi tutulması gerekir."

 

Haftanın Sözü

İnsan İlk Kez Gittiği Yerde Görüntüsü İle Karşılanır, Ama Kafası İle Uğurlanır.

 

Kaynak:Referans Gazetesi